TİCARİ DEFTERLERİN İBRAZI VE DELİL OLMASI
& Hüseyin Tuztaş &
ÖNSÖZ
Ticari uyuşmazlıkların çözümünde ticari defterlerin delil niteliği yönüyle çok önemli bir yeri bulunmaktadır. 28.07.2020 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde ki “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” Cümlesinin eklenmesi ile ticari defterlerin kanuna uygun tutulmaları ve mahkemece ibrazına karar verilmesi durumunda ibraz edilmemelerinin sonuçları ticari defterlerin delil olarak gösterildiği ticari davalarda son derece önem arzetmiştir.
1086 Sayılı HUMK’nun 303. Maddesinde "Defatiri ticariyede münderiç kayıtların hüküm ve kuvvetleri Ticaret Kanunu ahkamına tabidir." Düzenlemesine yer verilmiş olduğundan ticari defterlerin delil değeri konusunda 6762 sayılı TTK’nun hükümlerinin geçerli olduğu düzenlenmiştir. 6762 Sayılı TTK’nun 66 ve devamı maddelerinde ticari defterlerin tutma zorunluluğu, tutulması gereken ticari defterler, 79. Maddesinde ticari defterlerin mahkemece incelenebileceği, 80. Maddede mahkemenin talep etmesi durumunda ibraz zorunluluğu, 81. Maddesinde ticari defterlerin ibrazında senetlerin ibrazına ilişkin HUMK hükümlerinin uygulanacağı, 82 ila 86. Maddelerinde ise ticari defterlerin ispat kuvveti düzenlenmiştir.
Ancak 6102 Sayılı TTK’nun taslağında “Modern kanunlarda böyle hükümlere yer verilmemiştir” gibi ülkemiz açısından son derece gerçekçi olmayan bir gerekçe ile ticari defterlere yer verilmemiş olması sonucu 6102 Sayılı TTK’dan önce yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 222. Maddesi ile “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlığı altında ticari defterlerin delil niteliği düzenlenmiştir. Bu madde ile ilgili olarak Adalet Komisyonu raporunda " Türk Ticaret Kanununun ticari defterlerle ispat konusunu düzenleyen 82 ilâ 86’ncı maddeleri modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı gerekçesiyle Türk Ticaret Kanunu Tasarısına alınmamıştır. Bu durum, uygulamada önemli bir sakınca yaratacaktır. Çünkü, senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticari defterlerle ispata ilişkin kurallar senetle ispat mecburiyetinin katılığını yumuşatmakta ve geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısında senetle ispat mecburiyetine ilişkin usul hükümleri muhafaza edilmiştir. Bu sebeple, ticari defterlerle ispata ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılması önemli bir boşluğa yol açacaktır. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunundaki yerleşmiş ve yaygın uygulaması olan ticari defterlerle ispat hükümlerinin yeni usul kanunumuza alınması ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısında muhafaza edilmesi gerekmiştir." İfadesi ile TTK’da ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenlemeye yer verilmemesi eleştirilmiş ve bu boşluğu gidermek amacıyla usul kanununda ticari defterlerin delil niteliğine yer verildiği belirtilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunun 222. Maddesinin üçüncü bendinde “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresine yer verilmesi ile oluşabilecek yanlış anlaşılma ve uygulamaları giderme adına bu makaleyi 2012 yılında kaleme aldım. Geçen zaman içinde gerek hocalarımızdan gerekse meslektaşlarımızdan olumlu geri dönüşler almam ve baştan beri ticari defterlerin sahibi lehine delil olma şartları konusunda ileri sürdüğüm düşüncelerin neredeyse aynen HMK’nun 222. Maddesinde ki kanunlaşan değişiklikte yer verilmesi beni ziyadesiyle mutlu etmiştir.
2012 yılından bu yana ticari defterlerin delil niteliği konusunda Yargıtay Hukuk Dairelerinin vermiş olduğu kararlar ve akabinde HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde yapılan değişiklik ve eklemeler nedeniyle bu makaleyi güncelleme ihtiyacı duydum. Meslektaşlarıma faydalı olması dileğimle.
I- Ticari Defter Tutma Yükümlülüğü
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 18. Maddesi "Tacir, ... bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür." İfadesi, yine TTK'nun "Defter tutma yükümlülüğü" başlıklı 64/1 maddesi;
a) Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır.
b) Ticari defterler, üçüncü kişi uzmanlara, makul bir süre içinde yapacakları incelemede işletmenin faaliyetleri ve finansal durumu hakkında fikir verebilecek şekilde tutulmalıdır.
c) İşletme faaliyetlerinin oluşumu ve gelişmesi ticari defterlerden izlenebilmelidir."
İfadesi ile bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişi yani tacir ticari işletmesinin gerektirdiği ticari defterleri 6102 Sayılı TTK'nun 65 ve devamı maddelerine göre tutmak zorundadır. Bu zorunluluğu yerine getirmeyen tacirler için ise, TTK'nun 562/6 maddesinde "Ticari defterlerin mevcut olmaması veya hiçbir kayıt içermemesi yahut bu Kanuna uygun saklanmaması hâllerinde, sorumlular üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. " ifadesinde yer aldığı gibi cezai sorumluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle tacir kanunun öngördüğü ticari defterleri tutmam yada tutamadım deme seçeneği bulunmamaktadır.
Ayrıca tacirin, ticari işletmesinin faaliyeti ile ilgili alacak ve borç işlemlerini ticari defterlerine işlemek ve işletmesinin faaliyetlerinin ticari defterlerinde ki kayıtlardan rahatlıkla izlenebilmelidir.
II- Ticari Defterlerin Mahkemenin Talebi Halinde İbraz Zorunluluğu
6102 sayılı TTK 83. Maddesine göre “Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir.”
6100 sayılı HMK 222. maddesinin birinci fıkrasında “Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.” İfadeleri ile hem TTK hem de HMK düzenlemelere göre ticari davalarda uyuşmazlığın çözümü için tarafların talebi ile yada mahkemenin kendiliğinden ticari defterlerin incelenmesi amacı ile mahkemeye ibrazına karar verebileceği düzenlenmiştir. Şu unutulmamalıdır ki mahkemece gerek kendiliğinden gerekse tarafların talebi ile ticari defterlerin ibrazına karar verebilmesi için mutlaka davanın ticari bir dava olması gerekir. Bu konuyu ilerde daha geniş işleyeceğiz.
6102 sayılı TTK 85. maddesin de“Malvarlığı hukukuna ilişkin olan, özellikle de mirasa, mal ortaklığına ve şirket tasfiyesine ilişkin uyuşmazlıklarda, mahkeme, ticari defterlerin teslimine ve bütün içeriklerinin incelenmesine karar verebilir.” Şeklinde ki düzenlemesi ile malvarlığını ilgilendiren davalarda ticari işletme ile ilgili tüm ticari defterlerin incelenmesine mahkemece karar verilebilecektir.
6102 sayılı TTK 86. Maddesi ile getirilen bir yenilik ile “Saklanması zorunlu olan belgeleri, sadece görüntü veya başkaca bir veri taşıyıcısı aracılığıyla ibraz edebilen kimse, giderleri kendisine ait olmak üzere, o belgelerin okunabilmesi için gerekli olan yardımcı araçları kullanıma hazır bulundurmakla yükümlüdür; icap ettiği takdirde belgeleri, giderleri kendisine ait olmak üzere bastırmalı ve yardımcı araçlara ihtiyaç duyulmadan okunabilen kopyalarını sunabilmelidir.” Düzenlemesi ile görüntü ve veri taşıyıcılara aktarılmış belgelerin ibrazı ve incelenmesi yolu gösterilmiştir.
6102 Sayılı TTK’nun 83/2 maddesinde “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır.” Düzenlemesi ile senedin ibrazı zorunluluğu ile ilgili hükümlerinin ticari işlerde de uygulanacağı belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun “Belge ve Senet” başlıklı ikinci bölümü 219. Maddesinde “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.” İfadesi ile tarafların kendilerinin yada karşı tarafın dayandığı belgeler ellerinde ise bu belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bu maddede tüm belgelerin mahkemeye ibrazını düzenleyen genel bir düzenlemedir. 219/2 maddesinin ikinci fıkrasında ki “Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” Düzenlemesi karşısında bu belgeler içinde ticari defterlerinde yer aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim ticari defterlerin ibrazının istenmesi durumunda uyuşmazlığın konusunu oluşturan kısmın onaylı suretlerinin ibraz edilebileceği düzenlenmiştir.
Peki tarafların kendilerinin yada karşı tarafın dayandığı belgelerin mahkemece ibrazı istenmesine rağmen bu ibraz zorunluluğundan kaçınarak belgeleri ibraz etmemesi durumunda ibraz etmeyen taraf açısından sonuçları ne olacaktır? İşte bu soruya HMK’nun 220/3. Maddesi cevap vermektedir.
HMK’nun 220/3. Maddesinde:
“(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” İfadesi ile belgeyi ibraz etmesi, ibraz edemeyecekse buna ilişkin kabul edilebilir belgeleri veya mazeretini gösteremez ise mahkeme duruma göre belgelenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilecektir.
HMK'nun 220. maddesinde ki bu düzenlemenin ticari defterlerin ibraz edilememesi karşısında sonuçlarının ne olacağı konusunda ki tartışmaları ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında ki görüş farklılıklarını, ayrıca ticari defterlerin ibraz edilmemesinin sonuçları konusunda HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde yapılan değişikliği aşağıda geniş şekilde işleyeceğiz.
a)Ticari defterlerin mahkemece kendiliğinden incelenmesi
Ticari uyuşmazlıklarda mahkemelerin kendiliğinden tarafların ticari defterlerini incelebileceği hususunu ayrı bir başlık içinde incelemenin daha doğru olduğunu düşündüm. Uygulamada ticari defterlerin “Taraflarca getirilme ilkesi” gereği ancak tarafların talebi üzerine incelenebileceği şeklinde yanlış bir düşünce bulunmaktadır.
Kural olarak özel hukuk yargılamasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 25. Maddesi gereği vakıaların ve delillerin “Taraflarca getirilme ilkesi” hakim olup, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.
Ancak 6102 Sayılı TTK’nun 83/1 maddesinde ki “Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir.” Yine HMK 222/1 maddesinde “Mahkeme ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verir” düzenlemeleri ile delillerin “Taraflarca Getirilme İlkesine” istisna getirilmiştir. Bu düzenlemelere göre mahkemeler ticari davalarda ticari uyuşmazlığın çözümü için kendiliğinden ticari defterlerin incelenmesine karar verebilecek ve taraflardan ticari defterlerin ibrazını isteyebilecektir.
Kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceğine göre bu istisnanın getirilmesinde ki amacını anlamak hiçte zor değil. Çünkü ticari davalarda ticari defterler uyuşmazlığın çözümü noktasında çok önemli bir yere sahiptir. Mademki tacirler TTK’nun 64. maddesinde belirtilen ticari defterleri tutmak yine TTK’nun 65. maddesine uygun şekilde de ticari işletmesi ile faaliyetlerini ticari defterlerine işlemek zorunda ise ticari alışverişin seyri konusunda ticari defterler en önemli delildir. Bu nedenle ticari uyuşmazlığı çözme adına kanun koyucu hakime kendiliğinden ticari defterleri inceleme yetkisi tanımıştır.
b) Her iki tarafın ticari defterlerinin birlikte incelenmesi
Uygulamada en çok yapılan hatalardan biride her iki tacirin ticari işletmesi ile ilgili ticari uyuşmazlıkta taraflardan birinin ticari defterlerinin incelenmesi ile uyuşmazlığı çözmeye çalışmaktır. Oysa ticari defterlerin delil niteliği her iki tarafın ticari defterlerinin incelenmesi ve sonucuna göre değerlendirilecektir. Münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine delil olarak dayanma dışında ticari defterlerin delil olması için mutlaka karşı tarafın ticari defterlerinin incelenerek ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerinde ki kayıtların yer alıp almadığı tespit edilmesi gerekir. Bu nedenle her iki tarafın ticari defterlerinin de incelenmesi zorunluluktur. (1)
Bu konuda Yargıtay kararları:
* “Mahkemece de, yalnızca davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen ve davacının iddiasını doğrulayan bu rapora itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı yan, delil listesinde 'taraf defterleri'ne dayanmakla her iki tarafa ait ticari defter ve kayıtlara dayanmış olmaktadır. Ticari defterlerin delil olabilmesi koşulları TTK'nun 82. v.d. maddelerinde düzenlenmiş olup, ana kural incelemenin her iki tarafın defterleri üzerinde yapılmasıdır.
Bu durumda, her iki taraf da tacir olduğundan, her iki tarafa ait defter ve bağlı kayıtların, ayrıca dava konusu taşımalara ilişkin davacı nezdindeki irsaliyelerin uzman bilirkişi marifeti ile incelenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, sadece davacı tarafın defterleri incelenerek belirtilen şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”(2)
* “Taraflar tacir olup, davalı vekili davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde müvekkilinin ticari defterlerine delil olarak dayanıldığını bildirmiş ve 16/3/2010 tarihli oturumda ise ticari defterleri dosyaya sunduğunu beyan etmiştir. Mahkemece davacı taraf defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de, davalı defterleri incelenmemiştir. Bu durum karşısında mahkemece taraf ticari defterlerinin 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesi uyarınca incelenip, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet görülmemiştir.”(3)
III- Akdi ilişkinin ispatı Sorunu
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu yazılı belgeler ile ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu HMK 187,190 ve 200. maddelerinde düzenlenmiştir.
A) İspatın Konusu
İspatın konusu HMK’nun 187. maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” ifadesi ile tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve çekişmeli vakıaların ispatın konusunu oluşturacağı ancak bunların ispatı için delil gösterileceği belirtilmiştir.
Taraflardan birinin ileri sürdüğü vakıalar karşı tarafça kabul (ikrar) edilmiş ise bu vakıalar ispat edilmiş sayılacak ve bu vakıalar için delil gösterilmesi istenmeyecektir. Örneğin Tacir A Tacir B ye mal sattığı ve bedelinin ödenmediği iddiasında ise Tacir B böyle bir mal almadığını yani Tacir A ile iddia ettiği şekilde bir ticari ilişkisinin olmadığını savunuyorsa burada çekişmeli konu yani ispatın konusu öncelikle taraflar arasında iddia edildiği şekilde bir ticari ilişki kurulup kurulmadığıdır. Ancak Tacir B Tacir A dan malı aldığını ve karşılığını ödediğini savunuyorsa Tacir A nın mal sattığı iddiasını (vakıasını) Tacir B ikrar etmiş olup Tacir A dan Tacir B ye mal sattığı vakıası ispatın konusu olmaktan çıkmıştır. Burada artık ispatın konusu ve çekişmeli sayılan vakıa Tacir A nın sattığı malın bedelinin Tacir B tarafından ödenip ödenmediği noktasındadır.
B) İspat Yükü (Külfeti)
Mahkemeleri en fazla tereddüde düşüren konulardan biri de ispat yükünün hangi tarafa verileceği ile ilgilidir. İspat yükünün kimde olduğunun tespiti uyuşmazlığın çözümü için en önemli adımdır. İspat yükünü üzerinde olmayan tarafa verilmesi ile yapılacak yargılama mahkemenin önüne gelen uyuşmazlığı çözmeyecektir. Aslında ispat yükünün kimde olduğunun belirlenmesi ispatın konusunun ne olduğu ile de yakından ilgilidir. İspatın konusu olmayan bir hususta taraflardan ispat edilmesini istemek ispat yükünün yanlış tarafa verilmesi sonucunu doğurur. Bu ise yargılamayı farklı bir noktaya götürür.
İspat yükünün (külfetinin) kimde olduğu HMK’nun 190. maddesin de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” ifadesi ile düzenlemiştir. Bu maddeye göre ispat yükü, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan lehine hak çıkaran taraftadır. Bir başka anlatımla iddia edilen vakıanın ispat edilmesi durumunda kimin lehine hukuki sonuç doğuracaksa ispat yükü o kişiye aittir. Yukarı da ki örneğimize dönecek olursak; Tacir A ,Tacir B ye mal sattığı ve malın bedelinin ödenmediğini iddia ediyor, Tacir B ise Tacir A ile mal alım satımı yapmadığını yani ticari ilişkiyi tamamen reddediyorsa ispatın konusu taraflar arasında mal satımına dayalı ticari bir ilişkinin kurulup kurulmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasında mal satımına ilişkin ticari ilişkinin kurulmuş olduğunun ispatından lehine hukuki sonuç çıkaracak kişi ise mal sattığını iddia eden Tacir A dır. O zaman Tacir A ile Tacir B arasında ticari bir ilişkinin olduğu ve Tacir B ye mal satıldığı ile ilgili ispat yükü Tacir A dadır.
Tarafların iddia ve savunmasına dayanak vakıaların karşı tarafça ikrar (kabul) edilmesi ispatın konusunu değiştirebileceği gibi ispat yükünün de yer değiştirmesine neden olacaktır. Örneğimize dönecek olursak; Tacir A nın Tacir B ye mal sattığı ve bedelini alamadığı iddiasında iki vakıa bulunmaktadır. Birincisi mal satışı ikincisi malın bedelinin ödenmemesi vakıası. Tacir B nin ilk vakıayı yani mal satımını kabul etmemesi tamamen reddetmesi durumunda ikinci vakıa yani bedelinin ödenip ödenmediği vakıası henüz ispatın konusu olmayacaktır. O nedenle öncelikle Tacir A Tacir B ye malı sattığına ilişkin ticari ilişkisini ispat yükü altında olacaktır. Ancak Tacir A nın mal sattığı bedelenin ödenmediği iddiasına karşı Tacir B malı aldığını ancak malın anlaşmaya uygun olmadığından iade edildiği yada malın bedelinin başka bir alacağı ile takas edildiği yada malın bedelinin ödendiği savunması karşısında artık malın Tacir A tarafından Tacir B ye satıldığı vakıası Tacir B tarafından kabul edildiğinden artık Tacir A dan malın satıldığına ilişkin ticari ilişkiyi ispat etmesi istenmeyecektir. Çünkü bu husus artık ispatın konusu olmaktan çıkmıştır. Bu durum karşısında ispatın konusu malın bedelinin ödenip ödenmediği olacağına göre Tacir B aldığı malın bedelini ödediğini, malın iade edildiğini ispat yükü altında olacaktır. Uygulamada bu durum ispat külfetinin yer değiştirmesi olarak adlandırılmaktadır.
C) İspat vasıtaları
İspat vasıtaları ispat yükü kendisine düşen tarafın çekişmeli olan vakıayı hangi deliller ile ispat edeceği ile ilgilidir. Kanun da hangi çekişmeli vakıaların hangi delil ile ispat edileceği özel olarak düzenlenmiştir. Kanunda belli bir delil ile ispatı düzenlenmemiş durumlarda HMK’nun 192. Maddesinde ki “Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir” düzenlemesi gereği kanunda belirli bir delil ile ispatı zorunlu kılınmamış durumlarda her türlü delil ile ispat edilebilecektir.
1) Senetle ispat zorunluluğu
HMK”nun 200. Maddesinde ki “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.” Düzenleme gereği bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispatı zorunludur. Örneğimizde olduğu gibi Tacir A sattığı malların değeri ikibinbeşyüz Türk Lirasından fazla ise Tacir B ye mal sattığı vakıasına ilişkin akdi ilişkiyi senet ile ispat edebilecektir. Keza malı aldığını ancak bedelini ödediğini savunan Tacir B de ödenecek borcun tamamı ikibinbeşyüz Türk Lirasından fazla ise ancak senet ile ispat edebilecektir.
Senet ile ispat zorunluluğu alacağın tamamına göre belirlenecektir. Ödeme ile uyuşmazlığın konusu ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse dahi senet ile ispat zorunluluğu altındadır. Örneğin satılan malın bedeli 10.000 TL iken bunun 8.000 TL sı ödenmiş ve ödenmeyen miktar 2.000 TL olup bu miktar üzerinden bir alacak davası açılmış olsa da alacağın tamamı ikibinbeşyüz Türk Lirasından fazla olduğu için senet ile ispatlanması zorunludur.
HMK’nun 200. Maddesinde ki bu parasal sınır diğer maddelerde ki parasal sınırlar gibi her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığı’nca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılacaktır. Buna göre senet ile ispat zorunluluğu yıllara göre 2017 yılına kadar 2.500 TL 2017 yılında 2.590 TL , 2018 yılında 2.960 TL, 2019 yılında 3.360 TL ve 2020 yılında 4.480 TL dır.
Senet kavramına ilişkin kanunda bir tanım bulunmamaktadır. Senedin varlığından söz edebilmek için aşağıda sayılan şartların yerine gelmesi gerekmektedir: (4)
- Senet sayılan belgenin bir cisim bulması, yani dış aleme yansıyacak şekilde varlık kazanmış olması gerekir;
- Senedin yazılı olması gerekir;
- Senet bir vakıa hakkında bir irade beyanını içermelidir;
- Senedin altında imzanın bulunması gerekmektedir.
Yukarıda sayılan unsurları karşılayan her türlü belge, HMK’nun 200. Maddesinin birinci fıkrası anlamında bir senettir. Bu bağlamda resmi ve adi senet ayrımı da yapılmaktadır. İspat hukuku bakımından resmi ve adi senet arasındaki en önemli fark, resmi senetteki imzanın doğrudan doğru kabul edilmesi (aksini ispat etmek mümkündür) ve adi senetteki imzanın ikrar edildiği takdirde doğru kabul edilmesidir. Taraf, adi senetteki imzasını ikrar ettiği takdirde, resmi senet ile adi senedin ispat gücü bakımından bir farkı bulunmamaktadır. (5)
2) Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları
a) Karşı tarafın açıkça tanık dinletilmesine muvafakat etmesi,
b) Delil başlangıcının bulunması,
c) HMK 203. Maddesinde ki durumlarda,
d) Senede karşı tanıkla ispat yasağı,
Olarak sayabiliriz.
a) Karşı tarafın açıkça tanık dinletilmesine muvafakat etmesi
İspat yükü kendisinde olan tarafın senetle ispatı zorunlu bir vakıayı tanıkla ispat edeceğini bildirmesi durumunda karşı taraf tanık dinletme isteğine açıkça muvafakat etmesi durumunda senetle ispat zorunluluğu uygulanmayacak ve vakıa tanıkla ispat edilebilecektir. Karşı tarafın tanık dinletme muvafakati zımni değil açık olmalıdır. Bir başka anlatımla karşı tarafın sessiz kalmasından tanık dinletilmesine muvafakati olduğu anlamı çıkarılmamalıdır.
Senet ile ispat yükü altında olan taraf iddiasını tanık ile ispat edeceğini delil listesinde bildirmiş olması durumunda karşı taraf cevap dilekçesinde açıkça tanık dinlenmesine muvafakati olmadığını beyan etmiş ise mahkeme tanık dinletme talebini reddetmelidir. Ancak karşı taraf cevap dilekçesinde bu konuda açık bir beyanı yoksa tereddüt olması durumunda duruşmada hazır olan tarafa tanık dinletilmesi hususunda muvafakati olup olmadığı sorularak sonucuna göre tanık dinletme isteği konusunda bir karar vermelidir.
b) Delil başlangıcının bulunması
HMK’nun 202. Maddesine göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.
Kanunun lafzında anlaşıldığı üzere, HMK’nun 202. Maddesinin birinci fıkrasına göre bir delil başlangıcının bulunması halinde, tanık delili dinlenebilmektedir. Delil başlangıcının en önemli unsuru ise, delil başlangıcının bir belge olmasıdır. (6)
c) HMK 203. Maddesinde ki durumlarda
HMK madde 203. Maddesinde de senetle ispat zorunluluğunun istisnaları getirilmiştir.
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.
Yukarıda sayılan istisnalardan birinin varlığı halinde HMK m. 203’e göre tanık dinlenmesi artık mümkün olacaktır.
d) Senede karşı tanıkla ispat yasağı
HMK 201. Maddesine göre senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. Bir başka anlatımla bir hukuki işlem senede bağlanmış ise karşı tarafın muvafakati olmadığı sürece HMK 203. Maddesinde ki durumlar olsa dahi tanıkla ispat edilemez aynı kuvvette bir senet ile ispatı zorunludur.
Konuya ilişkin Yargıtay Kararları
* “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.
Bunun sonucu olarak ta; herhangi bir hukuki işlem gibi, teslim de anılan hükümdeki senetle (yazılı delille) ispat kuralı çerçevesinde, ilişkin bulunduğu malın miktar ve değerine göre belirlenmelidir.(7)
* "Satış bedelinin miktarı itibariyle, teslim savunmasının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288.maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlaması zorunlu bulunduğu gibi, aynı Kanun’un 293.maddesinde gösterilen, tanıkla kanıtlama olanağının tanındığı hallerden herhangi birinin varlığı da, davacı tarafça ileri sürülmemiştir. Davalının, teslim savunması yönünde davacının tanık dinletmesine açık bir muvafakati olmadığı gibi; tersine, davalı vekili, buna muvafakat etmediğini açıkça bildirmiştir. Bu durumda, davacı satıcı, dava konusu satılanı davalı alıcıya teslim etmiş olduğu yönündeki savunmasını yazılı delille kanıtlamak zorundadır. Mahkemenin buna rağmen dinlediği tanıkların beyanlarına itibar edilemez.(8)
* “Davacı vekili, davalıya satılan malın bedelinin ödenmediğini, 3 adet faturadan doğan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itiraz edildiğini iddia ederek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında takip ve dava konusu faturalarda yazılı malları teslim almadıklarını beyan ederek davanın reddini istemiştir.Mahkemece, takip ve dava konusu faturaların davacının ticari defterinde kayıtlı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.Davacı, faturaya dayalı olarak alacak isteminde bulunmuş olup, davalı taraf icra takibine ve davaya karşı cevabında malları teslim almadığını beyan etmiştir.Alacağın ispat külfeti davacı yanda olup, satım konusu malları davalıya teslim ettiğini kanıtlayacaktır.Bu durumda mahkemece davacıya malların davalıya teslim edildiğine ilişkin delilleri sorularak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmek gerekirken sadece defter kaydına itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.” Şeklinde ki kararı ile akdi ilişkinin varlığını gösteren teslim olgusunun belgeleri ile ispat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.(9)
* “faturanın onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatabı tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya 8 gün içinde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklinde görüş hem mantıki hem de hukuki dayanaktan yoksun olur. O halde öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur.”(10)
* Akdi ilişki ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı yoktur.” (11)
D) Faturaların delil niteliği
Domaniç”e göre de“bir akdin icra safhasına taalluk eden fatura , mutlaka mevcut ve evvelce tamamlanmış bir anlaşmaya dayalı olması gerektiğinden, bir icap bile değildir. Kaldı ki icabı reddetmemek kabul niteliğinde de değildir.( BK.m3-5) (12)
Faturalar akdi ilişkiyi ispat vasıtası olmayıp, akdi ilişkinin ifası aşamasında düzenlenen bir belgedir. (13)
Bu nedenle tek taraflı düzenlenen faturaya dayalı olarak mal yada hizmet verdiğini iddia eden taraf mal yada hizmet verdiğini mutlaka karşı tarafın imzasını içeren bir belge ile ispat etmelidir.
Konuya ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı
* “fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir.”(14)
Konuya ilişkin Yargıtay Kararları
* “Ticari defterleri üzerinde usulüne uygun inceleme yaptırılması, leh ve aleyhe delil olabilme koşullarını belirleyen TTK.nun 82 ve izleyen maddelerine göre "delil" olarak kabulü halinde ve "akdi ilişkinin" varlığına yönelik davacı iddiasının kanıtlanmış olması durumunda da tüm iş bedelini tanımlayan ve davacı tarafından düzenlenen fatura, davalıya tebliğ olunmuş ve TTK.nun 23/2. maddesi gereğince tebliğinden, itibaren sekiz gün içinde davalı tarafından itiraz olunmamış ise, kapsamı kesinleşmiş olacağından tutarının "iş bedeli" olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Tafların belirtilen ticari defterlerinin incelenmesi sonucu; ticari defterlerle yanlar arasında kurulduğu ileri sürülen akdi ilişki kanıtlanamıyorsa, o takdirde de davacı yasal delil olarak "yemin" deliline dayanmış olduğundan, "akdi ilişkinin" kanıtlanmasına yönelik olarak, davalıya "yemin" önerisinde bulunabilme hakkı mahkemece hatırlatılmalı; bu kesin delil ile akdin taraflar arasında kurulmuş olduğunun kanıtlanmış olduğunun kabulü durumunda ise, az yukarıda açıklanan şekilde fatura tebliği hususu değerlendirilmeli, fatura kapsamı kesinleşmiş ise iş bedeli olarak kabul edilmeli ve varılacak sonuca göre mahkemece hüküm kurulmalıdır ( HUMK.nun madde 344, 354 )”(15)
* “Dava İİK.nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemiyle açılmıştır. Davalı borçlu icra takibine yaptığı itirazda ve mahkemeye verdiği cevap dilekçesinde davacıya hiçbir borcu bulunmadığını söylemiş ve akdi ilişkiyi inkar etmiş bulunmaktadır. Dava edilenin miktarına göre HUMK.nun 288. maddesi uyarınca akdi ilişkinin senetle ispat edilmesi gerekir. Dava konusu olayda yanlar arasında düzenlenmiş yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. İncelenen davacı defterlerinin kapanış tasdiklerinin bulunmaması nedeniyle sahibi lehine delil teşkil etmesi de mümkün değildir. Davalı ticari defterlerini ibraz etmemiş olup, davacı da münhasıran davalının ticari defterlerine dayanmamıştır. Yani delillerini bu yolda hasretmemiştir. Bu haliyle akdi ilişki senetle ispatlanmamış olup davacı dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandığından davacının davalıya yemin teklifine hakkı olduğu hatırlatılıp sonucuna göre karar verilmelidir.” (16)
* “Dava satılan mal bedelinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Davalı savunmasında dava konusu emtiayı satın almadığını ve borcu bulunmadığını ileri sürerek akdi ilişkiyi inkar etmiştir. Mahkemece tarafların defterleri üzerinde yapılan incelemede davalı şirket defterlerinde, taraflar arasında mevcut ticari bir ilişkinin varlığına rastlanılmamıştır. Davacı kayıtlarında ise mal bedeline ilişkin olarak verilen fatura kaydedilmiş ve bedel olarak ta dava dışı şirket ortağı Ali B. tarafından keşide edilen çekin alındığı ve bunun karşılığının çıkmadığı belirlenmiştir. Bu durumda, faturanın ve çekin davacı defterlerinde kayıtlı olması akdi ilişkiyi ve alacağı kanıtlamaya yeterli olmadığı gözetilerek davacıya akdi ilişki ve malın davalı şirkete teslimi yönünden delilleri ibraz olanağı tanınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.”(17)
* “Dava, satım akdine dayalı alacak davası olup, davalı akdi ilişkiyi inkar ettiğine göre, davacının öncelikle lastik satımı yolundaki akdi ilişkiyi HUMK.nun 288 ve devamı maddeleri hükmüne göre yazılı delille kanıtlaması gerekir. Fatura düzenlenmesi ve faturaların tebliğ edilip, TTK.nun 23. maddesine göre sekiz gün içinde itiraz edilmemiş olması akdi ilişkinin kanıtı olamaz. Bu itibarla, davalının muvafakati olmadığı halde, davacının tanıklarının beyanlarına dayanılarak davacının, davalıya lastik sattığının ve öte yandan davacının ticari defter kayıtlarının müstenidatı belgeler değerlendirilmeden akdi ilişkinin varlığının ve bilirkişi raporunda davacının defter kaydından 61.109.851 TL. alacaklı gözüktüğü belirtildiği halde, davanın aynen kabulü doğru görülmemiştir. Bu durumda yapılacak iş; öncelikle ticari defterler üzerinde de TTK.nun 82 ve devamı maddeleri hükümlerine göre bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve taraflar arasındaki akdi ilişkinin varlığının kanıtlanması gerekir.” (18)
Tacirler arasında ki akdi ilişki taraflar arasında yapılan bir sözleşme ile , faturaya konu malların teslim edildiğine dair bir irsaliye , teslim fişi ve teslim alındığına dair yazılı bir belge ile ispat edilebilir. Ancak akdi ilişkinin ispatı için elinde bu belgeler bulunmayan tacir aradaki ticari ilişkiyi ve mal ve hizmet satıp teslim ettiğini ticari defterlerle ispat etmek isteyebilir. Böyle bir durumda iddia ettiği vakıaları ispat için ticari defterlere dayanabilir.
IV- Ticari Defterlerin Delil Niteliği
Kural olarak, İspat yükü kendisinde olan tacir diğer taraf ile aralarında ki ticari ilişkinin tamamı ikibin beşyüz Türk Lirasından fazla ise HMK’nun 200. Maddesi gereği senet ile ispat etmek zorundadır. Ancak karşı tarafın açık muvafakati olması durumunda hakim tanık dinleyebilecektir. Her iki tarafın tacir olduğu ve uyuşmazlığın konusunun her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olduğu davalarda aradaki akdi (ticari) ilişki ve buna bağlı olarak mal ve hizmet satarak teslim ettiği vakıalarını senetle (karşı tarafın imzasını kabul ettiği irsaliye,sözleşme vs belge) ispat edemiyorsa taraflar ticari defterleri delil olarak gösterebilecektir. Ticari defterlerin delil olma şartları HMK’nun 222. Maddesinde düzenlenmiştir.
Ticari defterlerin nitelik itibariyle bir senet mi yoksa senet haricinde bir belge mi olduğunun belirlenebilmesi adına; belge, senet ve ticari defter kavramlarının tanımı ve bu kavramlardaki unsurların ele alınması yerinde olacaktır. Buna göre, öncelikli olarak belge kavramı incelendiğinde, belgenin uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli, yazılı veya basılı metin ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları olduğu HMK m. 199’da öngörülmektedir. Anılan madde hükmündeki bu düzenleme ile HMK'nun 219/2. Maddesinde ki " Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir." düzenlemesi birlikte ticari defter kavramının tanımı göz önünde bulundurularak bir yorumlamaya gidildiğinde, bir işletmenin tüm işlemlerinin kaydedildiği, kanuna uygun olarak tutulmuş ticari defterlerin uyuşmazlık konusu ile ilgili kayıtlar içermesi halinde, bu defterlerin de ihtilaf konusu vakıaları ispata elverişli bir belge niteliğine sahip olduğunu açıkça söyleyebiliriz.
6762 sayılı TTK'nın 82. maddesinin kenar başlığı, “kat’i delil” şeklinde idi. Bu sebeple, şartlarının gerçekleşmesi halinde ticari defterler, ticari davalarda, sahibi lehine veya sahibi aleyhine; (tanık, şahit, bilirkişi, keşif, uzman görüşü gibi) takdiri delil olarak değil, (ikrar, senet, yemin ve kesin delil gibi) hâkimi bağlayan ve o delil çerçevesinde karar vermesini gerektiren kesin (kat’i) delil olarak anlaşılmakta idi.
HMK m.222’de ise, ticari defterin kesin delil mi, yoksa takdiri delil mi oluşturacağı konusunda (6762 sayılı TTK m.82’deki gibi) açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ticari defterlerin sahibi lehine veya sahibi aleyhine delil olması ihtimallerinde, HMK m.200 ve devamındaki “senet ve senede karşı senet kurallarını (senede karşı tanık dinletme yasağını)” düzenleyen hükümler gereği, HMK m.222’de ön görülen delil de, 6762 sayılı TTK m.82’de açıkça belirtildiği üzere, kesin delildir. Nitekim, TTK’nun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, “Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir.” denilmektedir.(19)
Ticari defterlerin tutulması, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu belirlemek, mali nitelikteki hareketlerini tespit etmek, kaydetmek, tasnif etmek, borç ve alacak ilişkilerini tespit etmek, her hesap dönemi sonunda işletmenin kâr veya zarar durumunu tespit etmek, kâr ya da zarar durumuna göre işletmenin geleceği ile ilgili kararlar almak veya gerekli tedbirleri almak bakımından önemlidir.
Ticari işletme bakımından önem arz eden ticari defterler, kanunda öngörüldüğü şekilde tutulması halinde çıkan ihtilaflarda, sahibi lehine delil olarak da kullanılabilir.
Her ne kadar Türk hukuk sisteminde hâkimin delilleri serbestçe takdir edebileceği kural olsa da, bu kuralın istisnası ve kesin delil olan, belirli bir miktarın üzerindeki alacaklarda senetle ispat zorunluluğunun uygulaması yadsınamaz derecede yaygındır. İşte ticari defterin ispat aracı olarak kullanılması, gerek senetle ispat zorunluluğu kuralının katılığını yumuşatması gerekse söz konusu kuralın uzun yıllar sorunsuz uygulanmasını sağlaması bakımından önemli görülmüştür. Uygulamada, işletmenin malvarlığının tasfiyesi ya da işletmenin kötü yönetiminden dolayı tazminat talepleri gibi bazı uyuşmazlıklarda, ticari defterler dışında diğer ispat vasıtalarından yararlanmanın neredeyse imkânsız olması da ticari defterlerin delil olarak kullanılmasının diğer bir nedenidir.(20)
V) Ticari defterlerin delil olma şartları
Ticari defterlerin delil olması için gerekli şartlar HMK'nın 222/2 maddesinde "Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. " ifadesi ile sayılmıştır. Buna göre ticari defterlerin delil olması için;
a) Ticari bir dava olması,
b) Uyuşmazlık konusunun her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bir işlemden kaynaklanması,
c) Ticari defterler kanuna uygun eksiksiz tutulmuş olması,
d) Ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yapılmış olması,
e) Uyuşmazlık konusu işle ilgili olarak defterlere geçirilen tüm kayıtların birbirini doğrulamış olması gerekir.
a) Ticari Bir Dava olması
Ticari defterlerin delil olarak değer kazanması için mahkemenin önüne gelen uyuşmazlığın konusu ticari bir davadan kaynaklanmalıdır. Ticari davalar 6102 Sayılı TTK’nun 4. Maddesinde:
“Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,
öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.” Şeklinde sayılmıştır.
Ticari davalar 6102 sayılı TTK'nın 4/1. Maddesinde nispi ticari dava, 4/1-a-f maddeleri arasında yer alan davalar ise mutlak ticari dava olarak sayılmışlardır.
Nispi ticari davalar, bir uyuşmazlığın ticari dava niteliğine sahip olabilmesi için şarta bağlanan davalardır. Bu şartlar; her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafının ticari işletmesi ile ilgili olmasıdır. Bu her iki şartın da bir arada bulunması gerekir; taraflardan biri tacir değilse ya da uyuşmazlık konusu, taraflardan birinin ticari işletmesi ile ilgili değilse dava, ticari dava niteliğinde olmaz.
Mutlak ticari davalarda, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olamayacağı gibi uyuşmazlık konusu her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili olmayabilir. Dolayısıyla ticari defterler, her türlü ticari davalarda değil, uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olduğu ve uyuşmazlığın her iki tarafının ticari işletmesi ile ilgili olduğu davalarda kullanılır. Esasen ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılabilmesine ilişkin şartlar, aynı zamanda nispi ticari davaların şartları olduğu için, ticari defterler nispi ticari davalarda delil olarak kullanılabilir.
Ticari defterlerin delil olarak kullanılabilmesi için genel kural, uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olması gerektiğidir. Ancak bu genel kuralın istisnası vardır. 6100 sayılı HMK m. 222/5’ de ise, taraflardan biri tacir olmasa dahi karşı taraf, tacirin defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; fakat tacir olan taraf defterlerini ibraz etmekten kaçınırsa, karşı tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağı öngörülmüştür. Anılan madde hükmünde “taraflardan biri tacir olmasa dahi” ibaresinden, tacir olmayan taraf, iddiasını tacir olan tarafın defterleri ile ispat etmek istediğinde, tacir olmayan tarafın karşı tarafa ait ticari defterlere delil olarak dayanabileceği anlaşılmaktadır. Bu istisna dışında (HMK m. 222/5), her iki tarafı ya da sadece bir tarafı tacir olmayan davalarda ticari defterlerin HMK m. 222 anlamında delil nitelikleri yoktur.
b) Uyuşmazlık konusunun her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bir işlemden kaynaklanması
Ticari defterlerin delil olarak kullanılabilmesi için; uyuşmazlığın her iki tarafın da defter tutma yükümlülüğüne tâbi kişiler olması ve uyuşmazlığın konusunun, uyuşmazlığın her iki tarafının ticari işletmesi ile ilgili olması gerekmektedir. Ticari işletme kavramı 6102 sayılı TTK'nun 11. Maddesinde "Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir." Şeklinde tanımlanmıştır. O zaman ticari defterlerin delil olabilmesi için her iki tarafında esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan gelir sağlamayı hedef tutması, faaliyetlerinin devamlı olması ve bağımsız olması gerekmektedir.
Her iki taraf tacir olmasına rağmen aralarında ki uyuşmazlık ticari işletmeleri ile ilgili olmadığında ticari defterlerin delil olmasından bahsedemeyeceğiz. Bunun sınırını TTK’nun 19. Maddesi “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.” Düzenlemesi ile çizmiştir. Yani bir tacirin yaptığı işlerin ticari işletmesi ile ilgili olması asıldır. Ancak tacir yaptığı işlemin açıkça ticari işletmesi ile ilgili olmadığını açıklaması durumunda yapılan iş ticari işletmesi ile ilgisi olmaz. Bu durumda da ticari defterler delil olarak değerlendirilemez.
c) Ticari defterler kanuna uygun tutulmuş olması
HMK'nın 222/2. Maddesine göre genel olarak ticari defterlerin delil olabilmesi için işletmenin gerektirdiği tüm defterlerin kanuna uygun olarak tutulması gerekir. 6102 Sayılı TTK’nun 65. Maddesinde “Defterler ve gerekli diğer kayıtlar Türkçe tutulur. Kısaltmalar, rakamlar, harfler ve semboller kullanıldığı takdirde bunların anlamları açıkça belirtilmelidir.
(2) Defterlere yazımlar ve diğer gerekli kayıtlar, eksiksiz, doğru, zamanında ve düzenli olarak yapılır.
(3) Bir yazım veya kayıt, önceki içeriği belirlenemeyecek şekilde çizilemez ve değiştirilemez. Kayıt sırasında mı yoksa daha sonra mı yapıldığı anlaşılmayan değiştirmeler yasaktır.
(4) Defterler ve gerekli diğer kayıtlar, olgu ve işlemleri saptayan belgelerin dosyalanması şeklinde veya veri taşıyıcıları aracılığıyla tutulabilir. (…)(2) Defterlerin ve gerekli diğer kayıtların elektronik ortamda tutulması durumunda, bilgilerin saklanma süresince bunlara ulaşılmasının ve bu süre içinde bunların her zaman kolaylıkla okunmasının temin edilmiş olması şarttır. Elektronik ortamda tutulma hâlinde birinci ilâ üçüncü fıkra hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.” hükmü ile ticari defterlerin nasıl tutulmaları gerektiği düzenlenmiştir.
Hemen şunu belirtmek gerekir ki işletmenin nitelik ve öneminin gerektirdiği zorunlu defterler kanuna uygun tutulmamışsa ticari defterlerin sahibi lehine delil olması mümkün değildir. Ancak usulüne uygun tutulmayan ticari defterler HMK'nun 222/4 maddesi gereği sahibi aleyhine delil olabilecektir.
d) Ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yapılmış olması
HMK'nın 222/2 maddesi ticari defterlerin delil olması için açılış ve kapanış onaylarının noter tarafından onaylanmış olması gerekir. 6102 sayılı TTK'nın 64/3 maddesinde "Fiziki ortamda tutulan yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri ile dördüncü fıkrada sayılan defterlerin açılış onayları, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce noter tarafından yapılır. Bu defterlerin izleyen faaliyet dönemlerindeki açılış onayları, defterlerin kullanılacağı faaliyet döneminin ilk ayından önceki ayın sonuna kadar notere yaptırılır. Pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla izleyen faaliyet dönemlerinde de açılış onayı yaptırılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir. Yevmiye defterinin kapanış onayı, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar, yönetim kurulu karar defterinin kapanış onayı ise izleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar notere yaptırılır. Açılış onayının noter tarafından yapıldığı hâllerde noter, ticaret sicili tasdiknamesini aramak zorundadır. Ancak anonim ve limited şirketlerin ticaret siciline tescili sırasında defterlerin açılış onayları ticaret sicili müdürlükleri tarafından yapılır. Ticari defterlerin elektronik ortamda tutulması hâlinde bu defterlerin açılışlarında ve yevmiye defteri ile yönetim kurulu karar defterinin kapanışında noter veya ticaret sicili müdürlüğü onayı aranmaz. Fiziki ortamda veya elektronik ortamda tutulan ticari defterlerin nasıl tutulacağı, defterlere kayıt zamanı, onay yenileme ile açılış ve kapanış onaylarının şekli ve esasları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Maliye Bakanlığınca müştereken çıkarılan tebliğle belirlenir." İfadesi ile hangi ticari defterin, hangi sürede, kim tarafından onaylanması gerektiğini açık bir şekilde düzenlenmiştir. Açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmamış ticari defterler sahibi lehine delil olmaz ancak sahibi aleyhine delil olabilir.
e) Uyuşmazlık konusu işle ilgili olarak defterlere geçirilen tüm kayıtların birbirini doğrulamış olması
Ticari işletmenin niteliğine göre tutulması gereken zorunlu defterlerin tamamının tutulması yanında uyuşmazlık konusu iş ile ilgili kayıtların defterlere işlenmiş olması ayrıca tüm ticari defterlerde ki kayıtların birbirini doğrular olması gerekir.
Delil olarak kendi defterine dayanan tacirin defterleri (veya farklı bir ifadeyle: aynı defterdeki kayıtları) birbirini doğrulamıyorsa, örneğin tacirin bir defterinde sattığı malın veresiye satıldığı (parasının henüz tahsil edilmediği), başka defterinde (veya aynı defterin başka bir yerinde) malın bedelinin peşin olarak alındığı yazılı ise defter kayıtlarının birbirini doğruladığı söylenemez; bu yüzden ticari defter, sahibi lehine delil oluşturmaz.
Ticari uyuşmazlıkla ilgili iş ticari defterlerde kayıtlı değil ise veya ticari defterdeki kayıtlar birbirini doğrulamıyorsa o ticari defterin sahibi lehine delil olmasa da HMK'nın 222/4 maddesine göre sahibi aleyhine delil olabilir.
VI- Ticari Defterlerin Delil Olma Durumları
HMK'nun 222. Maddesinde ticari defterlerin delil niteliği üç halde düzenlenmiştir.
A) Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması,
B) Ticari defterlerin sahibi aleyhine delil olması,
C) Münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanılması.
A- Ticari Defterlerin Sahibi Lehinde Delil Olması
Ticari defterlerin hangi şartlarda sahibi lehine delil olacağı HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde düzenlenmiştir. Üçüncü bentte 22.07.2020 Tarihli 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile önemli bir değişiklik yapılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 222/3 maddesinin önceki hali “ İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz..” şeklinde iken;
Hukuk Muhakemeleri Kanunun (Değişik 22.07.2020-7251-23) 222/3 maddesi “İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Şeklinde değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi 22.07.2020 Tarih 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile HMK 222. Maddesinin üçüncü bendinde “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” Cümlesi eklenmiştir.
Kanun koyucu neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duydu? Bunu anlamak için HMK’nun 222. Maddesinin eski 3. Fıkrasında yer alan “veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ifadesinin fıkra bütünlüğü içinde ne anlama geldiğini ortaya koymak gerekir. Bu ifade lafzi yorumlandığında ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ve uyuşmazlığa konu kayıtlar ticari defterlerinde yer almış olması durumunda, karşı tarafın kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yapılmış ticari defterlerinde uyuşmazlık konusu hiçbir kayıt olmasa dahi ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerinin lehine delil olacaktır.
Oysa böyle bir durum son derece tehlikeli sonuçlar doğuracaktır. Şöyle ki, ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun olarak tutulan, açılış ve kapanış onayları olan ticari defterlerindeki kayıtlar, diğer tarafın kanuna uygun tuttuğu, açılış ve kapanış onayları olan ticari defterlerinde yer alsa da yer almasa da ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri lehine delil olacaktır.
Peki bu yazım hatası nereden kaynaklandı? Bilindiği üzere 6762 Sayılı TTK’nun 82-86 maddeleri arasında düzenlenen ticari defterlerin delil niteliği 6102 Sayılı TTK tasarısında yer verilmedi. Bunun üzerine bazı değişikliklerle 6762 sayılı TTK’nun 82-86. Maddeleri HMK’nun 222. Maddesine alındı. Alınırken de ticari defterlerin sahibi lehine delil olma şartlarını düzenleyen 6762 Sayılı TTK’nun 85. Maddesinde bir hata yapıldı. Bu makalenin 2012 yılında yazılış sebebi tamda bu hatalı yazımdan dolayı yanlış uygulamanın önüne geçmek içindi.
6762 Sayılı TTK’nun 85. maddesi “Kanuna uygun bir surette tutulan ve birbirini teyit eden ticari defterlerin münderecatı sahibi lehine delil ittihaz olunur; şu kadar ki hasım tarafın keza kanuna uygun surette tutulmuş olan ve birbirlerini teyideden defterleri buna aykırı olur veya bu hususta hiçbir kaydı havi bulunmazsa yahut iddianın dayandığı kaydın aksi, vesika veya diğer muteber delillerle ispat edilirse sözü geçen kaydın ispat kuvveti kalmaz.” Şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenmeye baktığımızda ilk önce ticari defterlerin hangi şartlarda sahibi lehine delil olacağı belirtildikten sonra hangi hallerde ticari defterlerin sahibi lehine delil olmayacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre karşı tarafın kanuna uygun tuttuğu ve birbirini doğrulayan ticari defterlerindeki kayıtlar ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerde ki kayıtlara aykırı olursa veya karşı tarafın ticari defterlerinde hiçbir kayıt olmaz ise yahut ticari defterlerde ki kayıtların aksi senet ve belgeler ile ispat edilmesi durumunda ticari defterler sahibi lehine delil olmayacağı anlatılmaktadır.
İşte maddede ticari defterlerin sahibi lehine delil olmayacağı şartlar içinde sayılan “veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ifadesi sahibi lehine delil olacağı şeklinde HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendine alınmıştır. Bu haliyle üçüncü bent kendi içinde çelişkili ve lafzi yorumlandığında da son derece tehlikeli sonuçlar doğurmaya uygundu. Şöyle ki her tacir, kendi ticari defterlerine (tamamen hayal mahsulü olsa bile) dilediği kayıtları geçirebilecek ve karsı taraf defterlerini usulüne uygun tutmuş olsa ve karsı tarafın defterlerinde aynı konuda hiçbir kayıt bulunmamış olsa bile, hayal mahsulü kayıtlara delil olarak dayanılabilecektir. Konuyu daha da somutlaştıracak olursak davacı olarak yer alan şirket davalı şirkete mal sattığını ve teslim ettiğini karşılığının ödenmediği gerekçesi ile alacak davası açtığında ve delil olarak sadece ticari defterleri gösterdiğinde davacının kendi defterleri ve karşı tarafın defterleri usulüne uygun tutulmuş olsa, ticari ilişki davalının kayıtlarında yer almasa, faturalar davalı defterinde kayıtlı olmasa dahi davacı kendi kayıtlarına göre davasını ispat etmiş sayılacaktır. İşte bu nedenle bu makaleyi ilk yayınladığım 2012 yılından bu yana “veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ifadesini “veya diğer tarafın ikinci fıkrada belirtilen şekilde tutulmuş defterlerini hiç ibraz etmemesi” seklinde anlaşılması gerektiğini ifade ettim. Bu düşünce Medeni Usul Hukukunun duayeni Baki Kuru hocamız tarafından da dillendirilmiştir.(21)
Bu değişikliğin yıllar sonrada olsa düşüncemiz doğrultusunda gerçekleştirilmesi beni ayrıca mutlu etmiştir.
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olma şartları HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinin 22.07.2020 Tarih 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmesi ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” Eklenmesi ile üçüncü bent kendi içinde daha anlamlı olmuştur.
HMK’nun (Değişik 22.07.2020-7251-23) 222. Maddesinin üçüncü bendi “İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.” Şeklindedir.
Görüldüğü gibi 222.maddenin üçüncü bendinde yeni hali 6762 sayılı TTK’nın 85. Maddesinde olduğu gibi önce ticari defterlerin sahibi lehine delil olma şartları sayılmış daha sonrada hangi şartlar gerçekleşirse ticari defterlerin sahibi lehine delil olmayacağı gösterilmiştir. Bu nedenle üçüncü bendin bu düzenlemesine paralel olarak;
1)Ticari defterlerin sahibi lehine delil olmasını sağlayan şartlar
2)Ticari defterlerin sahibi lehine delil olmasını ortadan kaldıran şartlar
3)Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz
Olarak üç başlık altında incelemek daha doğru olacaktır.
1) Ticari defterlerin sahibi lehine delil olmasını sağlayan şartlar
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için şu şartların birkaçını birlikte bulunması gerekmektedir;
a) Ticari defterler HMK’nun 222/2 maddesinde ki şartları taşımalıdır. (Uyuşmazlığın konusu nispi ticari dava olmalıdır. Ayrıca, uyuşmazlık konusunun her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bir işlemden kaynaklanması, ticari defterler kanuna uygun tutulmuş olması, ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yapılmış olması ve uyuşmazlık konusu işle ilgili olarak defterlere geçirilen tüm kayıtların birbirini doğrulamış olması gerekir.) (HMK 222/2).
b) Diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerindeki kayıtlara aykırı olmamalıdır.
c) Diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemiş olmalıdır.
d) İspat yükü kendisinde olan tarafın defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için (a) bendinde sayılan şartlar (HMK 222/2 Mad) yanında (b), (c) ve (d) de belirtilen şartların birinin gerçekleşmesi gerekir. Bir başka anlatımla ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için öncelikle ticari bir dava olması, uyuşmazlığın konusunun her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması, ticari defterlerin kanuna uygun tutulmuş olması, uyuşmazlık konusu kayıtların (fatura vb) ticari defterlere işlenmiş olması ve ticari defterlerin birbirini teyit eder olması yanında ya karşı tarafın kanuna uygun ticari defterlerindeki kayıtların bu kayıtlara aykırı olmaması yani aynı kayıtları taşıması yada karşı taraf mahkemece verilen kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz etmemiş olması yahut da karşı tarafça ticari defterlere dayanan tarafın ticari defterlerindeki kayıtlarının aksinin senet ve benzeri belgeler ile ispatlanmamış olması gerekir.
Şimdi bu şartları ayrı ayrı inceleyelim.
a) Ticari defterler HMK’nun 222/2 maddesinde ki şartları taşımalıdır.
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olabilmesi için zorunlu olarak HMK’nun 222/2 maddesindeki şartları taşımalıdır.
Bu şartları yukarıda geniş bir şekilde incelediğimizden sadece sıralamakla yetineceğim.
- Ticari bir dava olması,
- Uyuşmazlık konusunun her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bir işlemden kaynaklanması,
- Ticari defterler kanuna uygun eksiksiz tutulmuş olması,
- Ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yapılmış olması,
- Uyuşmazlık konusu işle ilgili olarak defterlere geçirilen tüm kayıtların birbirini doğrulamış olması gerekir.
Bu şartların tamamını birlikte taşımaması durumunda diğer şartların tamamı yer alsa dahi ticari defterler sahibi lehine delil olmayacaktır. Bir başka anlatımla ticari defterlere dayanan taraf tutması gereken ticari defterleri kanuna uygun tutmamış ise yahut ticari defterleri kanuna uygun tutmuş ancak açılış ve kapanış onaylarını süresinde yaptırmamış ise yahut ticari defterlerinde uyuşmazlık konusu kayıtlar yer almıyorsa yahut da ticari defterleri birbirini teyit etmiyorsa diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi, aksinin senetle ispat edilememesi ticari defterlerin sahibi lehine delil olmasını sağlamayacaktır.
b) Diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerindeki kayıtlara aykırı olmamalıdır.
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için ticari bir dava olması, uyuşmazlığın her iki tarafın işletmesinden kaynaklanmış olması, ticari defterlerin kanuna uygun tutulmuş olması,açılış ve kapanış onaylarının süresi içinde yapılmış olması, uyuşmazlık konusu kayıtların ticari defterlere işlenmiş olması ve ticari defterlerin birbirini teyit etmesi yanında, karşı tarafın kanuna uygun tuttuğu, açılış ve kapanış onaylarının süresi içinde yapılmış ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir başka anlatımla ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tuttuğu, açılış kapanış onayları süresinde yapılmış olan ticari defterlerinde yer alan uyuşmazlık konusu kayıtların karşı tarafın kanuna uygun tuttuğu açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış olan ticari defterlerde aynen yer alması gerekir.
Her iki tarafın defterleri de yasalara uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yapılmış ise her biri kendi lehine delil olacağından bir tarafın defterlerindeki kayıtların diğerinin defterlerinde bulunmadığı sürece değer kazanmayacaktır. Bu durumda defterlere dayanan taraf iddiaların başka belgeler ile ispat etmek durumunda kalacaktır. Örneğin faturaya dayalı bir alacak yada itirazın iptali davasında her iki tarafında ticari defterleri TTK 64 ve 65. maddelere uygun tutulmuş ise davacının defterinde yer alan faturalar davalının defterlerinde de yer almadıkça davacı davalıya malı teslim ettiğini ispat etmiş sayılamaz. Aynı durum davalı içinde geçerlidir. Davalının iddia ettiği ödemeler davalının defterinde olduğu gibi davacı alacaklının defterlerinde de yer almamış ise bu ödeme savunması bir hüküm ifade etmeyecektir
- Diğer tarafın ticari defterleri kanuna uygun tutulmamış yada açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmamış ise ne olacak?
Ticari defterlere delil olarak dayanan tarafın kendi ticari defterleri kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yapılmış ve alacağa konu faturalar defterlerinde kayıtlı ve ticari defterleri birbirini teyit ediyor ancak davalının mahkemeye sunduğu ticari defterleri kanuna uygun tutulmamış yada kapanış ve açılış onayları yapılmamış ise ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri lehine delil olacak mıdır?
Bu konuyu karşı tarafın kanuna uygun tutulmayan defterlerindeki kayıtların varlığı yada yokluğu durumuna göre farklı başlıkta incelemek daha doğru olacaktır.
aaa) Karşı tarafın ticari defterleri kanuna uygun tutulmamış ve uyuşmazlık konusu hiçbir kayıt içermemesi
Eğer karşı tarafın kanuna uygun tutulmayan ticari defterlerinde hiçbir kayıt yoksa yani ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerindeki uyuşmazlık konusu kayıtları hiç içermiyorsa ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tuttuğu açılış ve kapanış onayları olan ticari defterleri lehine delil olmayacaktır. Çünkü HMK’nun 222/3 maddesine göre ticari defterlerin lehine delil olabilmesi kanuna uygun tutulan kendi defterlerinde ki kayıtların karşı tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerinde de yer alması şartına bağlanmıştır. Karşı tarafın ticari defterleri hem kanuna uygun tutulmamış hem de hiçbir kayıt içermiyorsa artık ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri lehine delil olmayacaktır.
bbb) Karşı tarafın ticari defterleri kanuna uygun tutulmamış ancak uyuşmazlık konusu kayıtlar ticari defterlerde kayıtlı olması
Karşı tarafın ticari defterleri kanuna uygun tutulmamış ancak ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerindeki kayıtların tamamı yada bir kısmı yer almış ise karşı tarafın ticari defterleri kanuna uygun tutulmadığı için ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun ticari defterleri lehine delil olmasa da karşı tarafın kanuna uygun tutulmayan ticari defterleri HMK’nun 222/4 maddesine göre aleyhine delil teşkil edecektir.
Bir örnekle anlatmak gerekirse; davacı tacir davalı tacire 10 ayrı fatura ile mal sattığı iddiası ile açtığı alacak davasında sadece ticari defterlere dayanıyorsa kendi ticari defterleri kanuna uygun tutulmuş ve 10 faturada ticari defterlerinde yer almış olsada karşı tarafın ticari defterlerinde bu 10 fatura yer almıyorsa davacının ticari defterleri lehine delil olmayacaktır. Mal sattığını davacı başka belgeler ile ispat etmesi gerekecektir. Ancak karşı taraf ticari defterleri kanuna uygun tutulmamış olmasına rağmen davacının dayanağı 10 fatura karşı tarafın ticari defterlerinde kayıtlı ise bu durum davalı aleyhine delil oluşturacak ve davacının bu faturadaki mallar satıp teslim ettiği vakıası ispatlanmış olacaktır. Eğer faturaların bir kısmı kayıtlı ise sadece kayıtlı olan faturalarda ki mallar açısından karşı tarafın ticari defterleri aleyhine delil olacağından kayıtlı olan faturadaki malların teslim edildiği ispat edilmiş olacaktır. Karşı tarafın kanuna uygun tutmadığı ticari defterlerinde lehine kayıtlar da varsa örneğin aldığı malların ödeme kaydı da varsa ticari defterler kanuna uygun tutulmadığı için ödeme kayıtları lehine delil olmayacak ve bu ödemeleri başka belgeler ile ispat etmesi gerekecektir.
Ancak şunu hemen belirtmek gerekir ki karşı taraf aradaki ticari (akdi) ilişkiyi tamamen reddediyorsa karşı tarafın ticari defterleri ister kanuna uygun tutulsun isterse kanuna uygun tutulmamış olsun uyuşmazlık konusu kayıtların hiç birini içermiyorsa davacı öncelikle akdi ilişkiyi ispat etmesi gerekecektir. Bu konuyu yukarıda geniş bir şekilde işlemiştik.
c) Diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemiş olması
Bu şart HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde ki “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresinin “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde 22.07.2020 Tarih 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile değişmesi ile getirildi.
Bu değişiklik olmadan yani HMK’nun 222. Maddesi üçüncü bendinde “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresinin yer aldığı zaman içinde bir takım tereddütler oluşmuş ve gerek doktrinde gerekse Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş farklılıkları oluşmuştur.
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olma şartları konusunda 6762 sayılı TTK yürürlükten kalkıncaya kadar 85. Maddesi uygulanmıştır. 6762 sayılı TTK’nun 85. maddesinin uygulandığı süre içinde gerek Yargıtay Genel Kurul kararları gerekse Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş aykırılığının olmadığını görüyoruz. Ancak 6762 Sayılı TTK yürürlükten kalkıp 6102 sayılı TTK yürürlüğe girmesi ile birlikte bu kanunda ticari defterlerin delil niteliği düzenlenmediği ve ticari defterlerin delil niteliği HMK’nun 222. Maddesinde düzenlenmesi ile birlikte gerek doktrinde gerekse Yargıtay daireleri arasında görüş aykırılıkları oluşmuştur. Özellikle Yargıtay 19. Hukuk Dairesi önceki görüşünü değiştirerek ticari defterlerin sahibi lehine delil olma durumunu çok farklı yorumlamıştır. Bununla birlikte Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 3,11,13,15 ve 23. Hukuk Daireleri arasında görüş aykırılığı ortaya çıkmıştır.
Bir başka yönden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde her iki tarafın ticari defterlerine dayanılması durumunda bir başka anlatımla münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmadığı durumlarda karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HUMK’nun 330 ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabi olduğu kabul edilmiştir. Buna göre ticari defterler HUMK’nun 330. Maddesine göre “vesika” “belge” sayılmış ve belgenin ibraz edilmemesinin sonuçlarına ilişkin HUMK’nun 332. Maddesinin uygulanacağı kabul edilmiştir. Yani karşı taraf kendisine verilen kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz etmemesi durumunda mahkemece ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların mahkemece kabul edileceği görüşü hakimdir.
Bunun en somut örneği olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun aşağıda ki kararını gösterebiliriz.
“Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 83/2. maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HUMK.nun 330 ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.
HUMK.nun 332. maddesi,(6102 sayılı yasanın 220 maddesine tekabül etmektedir)bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; HUMK.nun 332. maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HUMK.nun 330 ve sonraki maddeleri anlamında “vesika” niteliğindedir.
Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen TTK. nun 82. maddesindeki hüküm, “I - Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Anılan Kanunun 69. ve devamı maddeleri uyarınca da defterlerini yöntemince tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 86. maddesine göre, taraflardan birinin defterleri kanuna uygun olup da, diğerininki olmaz veya hiç defteri bulunmaz yahut ibraz etmek istemezse; defterleri muntazam olan tacirin birbirini teyid eden defterlerindeki kayıtlar, diğeri aleyhine delil olur. Defterler usulüne uygun tutulmamış dahi olsa sahibi aleyhine delil teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Somut uyuşmazlıkta davacı-alacaklı tarafından her iki tarafın ticari defterlerine açıkça delil olarak dayanılmasına rağmen mahkemece davalıya defterlerini ibraz etmesi, ticari defterlerin mahkemeye ibraz edilmemesi halinde HUMK’nun 321 ve TTK’nun 80, 83 ve 86. maddeleri uyarınca işlem yapılacağı hususu hatırlatılmak suretiyle kesin süre verilmemiş; bilirkişi incelemesi dosya kapsamındaki deliller ve davacı tarafın ticari defterleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Davalı tarafın ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmamış olması halinde dahi kendisi aleyhine delil teşkil edeceği, takip konusu fatura ticari defterlere işlenmese dahi taraflar arasındaki ticari ilişki veya borç olarak kayıt bulunması halinde bu hususun davalı aleyhine delil teşkil edeceği hususu gözetilerek taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığının kabulünün gerekeceği açıktır.
Hal böyle olunca mahkemece yapılması gereken; davacıya tüm delillerini hasretmek ve davalı tarafa, ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmek üzere usulünce kesin süre verilerek, sonucuna göre yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda yapılacak değerlendirme ile karar vermekten ibarettir.” (22)
Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmesi ile birlikte ticari defterlerin delil niteliğini düzenleyen 222. Maddesinde, münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmadığı yani her iki tarafın ticari defterlerine delil olarak dayanılması durumunda karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinin sonuçları açık bir şekilde düzenlenmemesi görüş farklılıklarını da beraberinde getirmiştir.
Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin HMK öncesi kararlarında aşağıdaki karar yönünde iken;
* “Eğer taraf, delilini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmeyerek, karşı tarafın ticari defterlerinin yanısıra başka delillere de dayanmışsa, HMK'un 222/5 hükmü değil, HMK'nun 220. maddesi uygulanır. Dolayısıyla uyuşmazlığa HMK'nun 222/5 maddesi ile getirilen yeni düzenleme ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nun 83/2. maddesindeki hüküm uygulanamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.09.2006 tarihli ve 19-543/587 sayılı kararı)Davada, davacı 11.07.2011 tarihli delil listesinde delilini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmeyerek, karşı tarafın ticari defterlerinin yanısıra başka delillere de dayanmıştır. Bu durumda mahkemece, davalının defterlerini mahkemeye ibrazdan kaçınması nedeniyle 6100 sayılı HMK'nun 220. maddesi uyarınca işlem yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” (23)
Daha sonra Yargıtay 19. Hukuk Dairesi bu görüşünden dönerek, bir davada taraflardan birinin kendi delilleriyle birlikte diğer tarafın ticari defterlerine de delil olarak dayanması durumunda, belge ibrazını düzenleyen HMK’nun 219. madde hükmü ile tarafın belgeyi ibraz etmemesini düzenleyen 220. madde hükmünün uygulanabilirliğinin bulunmadığı yönünde kararlar vermeye başlamıştır.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesine göre ticari defterler HMK’nun 220. maddesi kapsamında ibrazı gereken belgelerden olmadığından, diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi halinde yalnızca defterleri incelenen tarafın kanuna uygun tutulan ticari defterlerindeki kayıtların tek başına ispata yeterli olmadığı, bu durumda defter kayıtlarının mal teslimini gösteren irsaliye gibi dayanak belgelerle doğrulanması gerektiği görüşündedir. (24)
Şunu hemen belirtmek gerekir ki Yargıtay 19. Hukuk Dairesi bu görüşünde yalnız kalmıştır. Aşağıda örnek kararlarını sunduğumuz Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Yargıtay 13. Hukuk dairesi, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi ve Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin görüşleri tamamen farklıdır.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Kararı:
* “Davacı-kiraya veren sözlü kira sözleşmesine dayanarak kiralanan 2 adet kamyonun 02.05.2013-18.10.2013 dönemi işleyen kira bedelinin tahsilini talep etmiştir. Türk Medeni Kanununun 6. maddesi uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Somut olayda taraflar arasında yazılı kira sözleşmesi bulunmamaktadır. Davacı kira ilişkisinin ispatlanması bakımından delil olarak ticari defterlere, bilirkişi incelemesine ve yemin deliline dayanmış olup, mahkemece davalının ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmadan sadece davacı tarafın defterleri incelenmek suretiyle bilirkişi raporu düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK. nun 222. Maddesinde ticari defterlerin delil olması düzenlenmiş olup; mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebileceği, ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulaması, belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği, bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtların birbirinden ayrılamayacağı, açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtlarının, sahibi aleyhine delil olduğu, taraflardan biri tacir olmasa dahi tacir olan diğer tarafın, ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağı öngörülmüştür. Bu durumda davalı tarafın defterleri üzerinde de bilirkişi incelemesi yaptırılıp rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.(25)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Kararı;
* “Dava, taraflar arasında turizm hizmetine ilişkin alacak davasıdır. Mahkemece yazılı gerekçeyle faturaların davalının yetkilisine tebliğ edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve değerlendirme yeterli olmamıştır. Dava tarihinde yürürlükte bulunan HMK'nın 219. maddesi "Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar." hükmünü haizdir. Bu madde uyarınca taraflar ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Mahkemece verilen kesin süre üzerine davalı tarafça ticari defter ve belgeler sunulmamıştır. Davacı tarafın usulüne uygun olarak tuttuğu ticari defterler dosyaya sunulmuş ve davaya konu alacağa ilişkin 9 adet faturanın davacı defterinde kayıtlı olduğu bilirkişi raporuyla belirlenmiştir. HMK'nın 220. maddesi "İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir." hükmünü haizdir. HMK'nın bu maddesinde, bir tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinin sonuçları düzenlenmiştir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen tarafın, kendisine verilen sürede ibraz etmemesi halinde mahkemenin, belgenin içeriğine göre diğer tarafın beyanını kabul edebileceği hükmü yer almaktadır. Mahkemece HMK'nın ticari defterlerle ispata ilişkin madde hükümleri değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir. (26)
Yargıtay15. Hukuk Dairesi Kararı:
* “Dava, sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 Sayılı mülgâ BK'nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (HMK 222/1) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).
Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2).
İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3).
Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK'ndaki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece yapılması gereken iş talep edilen alacağın kanıtlandığı ancak icra inkar tazminatı talep etme koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek hüküm kurmak olduğu halde yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.” (27)
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Kararı:
* “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK'nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK'nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK'nın 220 (HUMK'nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK'nın 220. (HUMK'nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK'nın 220. (HUMK'nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır.” (28)
Şeklinde istikrarlı kararlar vermiştir.
Şunu özellikle vurgulamamız gerekir ki HMK'nun 222/3 maddesine göre ticari defterlerin sahibi lehine delil olabilmesi için kanuna uygun tutulması, açılış ve kapanış onaylarının süresinde yapılması ve uyuşmazlığa konu kayıtların ticari defterlerde yer alması yanında diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların ispat yükü kendisine düşen tarafın ticari defterlerinde ki kayıtlara aykırı olmaması gerekir. Diğer tarafın ticari defterlerinde ki kayıtların ispat yükü kendisine düşen tarafın ticari defterlerine aykırı olup olmadığını tespit etmek içinde karşı tarafın ticari defterlerinin mutlaka incelenmesi gerekmektedir. Karşı tarafın HMK’nun 222/1 maddesine göre mahkemenin vermiş olduğu kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz zorunluluğunu yerine getirmeyerek ticari defterlerini ibraz etmemesi ispat yükü kendisine düşen tarafın ticari defterlerinin lehine delil olmasını engellemesi demektir. Bu engellemenin bir sonucu olması gerekir. Bu sonuçta ispat yükü kendisine düşen tarafın ibraz ettiği usulüne uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ticari defterlerinde ki uyuşmazlık konusu kayıtların o kişi lehine kesin delil oluşturacağıdır. Bunun aksini yani karşı tarafın ticari defterlerini sunmadığında bu sunmamaya bir sonuç bağlamadığımızda kanun koyucunun HMK'nun 222/3 maddesinde düzenlediği ticari defterlerin sahibi lehine delil olmasının hiç bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinin sonucu olarak ibraz eden tarafın kanuna uygun ticari defterindeki kayıtların lehine delil kabul etmemiz için eski HMK’nun 222/3. Maddesi yeterlidir.
Diğer taraftan HMK'nun 219/1 maddesi " Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar." İfadesi ile tarafların delil olarak dayandığı ve ellerinde bulunan belgeleri mahkemeye sunma zorunluluğu getirilmiştir. HMK'nun 219/2 maddesinde ki “Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” İfadesinden ticari defterlerin “belge” niteliğinde olduğu, ticari defterlerin de diğer belgelerin ibrazı zorunluluğuna tabi olduğu açıkça görülmektedir.
6102 sayılı TTK'nun 4/son maddesinde "Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir." İfadesi yine TTK'nun 83/2 maddesinde "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır." İfadesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun senetlerin ibrazı zorunluluğuna ilişkin hükümlerin ticari davalarda ticari defterlerin sunulmasında da uygulanacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir.
Tarafların delil olarak gösterdiği ve ellerinde bulunan belgeyi ibraz etmemesinin sonuçları HMK'nun 220. Maddesinde "Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir." Şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre mahkeme, tarafların talebi yada kendiliğinden ticari defterlerin ibrazına karar vermesi durumunda karşı taraf verilen kesin süre içinde ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmediğinde yada ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir mazeret yani 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 82. Maddesinin 7. Fıkrası gereği ticari defterlerin yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet veya hırsızlık sebebiyle ve kanuni saklama süresi içinde zıyaa uğradığını öğrendiği tarihten itibaren on beş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinden kendisine verilen bir belge sunmaması durumunda mahkemece, ticari defterlerini süresinde mahkemeye ibraz eden ve incelenmesi sonucu kanuna uygun tutulduğu, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ve birbirini teyit eden ticari defterdeki kayıtların içeriğini kabul edecektir.
HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde ki “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresinin “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde 22.07.2020 Tarih 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile değişmesi ile bütün bu tartışmalara bir son verilmiştir.
Bu değişikliğin gerekçesini Adalet Komisyonu Raporunda “Maddeyle, Kanunun ticari defterlerin ibrazı ve delil olmasına ilişkin 222 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Mevcut metne göre diğer tarafın defter kayıtlarında ilgili hususta hiçbir kayıt bulunmaması halinde, ibraz eden tarafın ticari defterindeki kayıtlar, sahibi lehine delil olarak kabul edilebilmektedir. Ticari defteri ibraz edenin tek taraflı işlemiyle oluşturduğu kayıtların, bu kayıtlardan hiçbir şekilde haberi olmayan karşı taraf aleyhine delil teşkil ediyor olması hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi hukuk güvenliği ilkesine de aykırılık teşkil edebilmektedir. Bu sebeple maddede yapılan değişiklikle, ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için öngörülen unsurlardan biri olan, diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtların “ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi” hali, madde metninden çıkarılmaktadır. Kural tersine çevrilmekte ve karşı tarafın maddede belirtilen usule uygun olarak tuttuğu ticari defterini ibraz ettiği halde ileri sürülen hususta hiçbir kayıt içermemesi halinde ticari defterin, sahibi lehine delil olarak kullanılamayacağı açıkça hükme bağlanmaktadır. Madde metni dışına çıkarılan “ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi” durumunun “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” durumu maddeye ilave edilmektedir. Buna göre ticari defterde yer alan herhangi bir kaydın, sahibi lehine delil teşkil edebilmesi için diğer tarafın ticari defterini ibraz etmemesi gerekecektir. Bu düzenlemenin hakkaniyete ve hukuk güvenliği ilkesine uygun olduğu düşünülmektedir. Zira ticari defteri ibraz edenin defterinde yer alan ve diğer tarafı muhatap alan kayıt, diğer tarafa sunulmakta ve diğer tarafın kendi defterindeki kayıtlara dayanarak karşı delilini ileri sürmesi beklenmektedir. Diğer tarafın ticari defterini ibraz etmemesi hali, ileri sürülen delili hükümden düşürecek başka herhangi bir kayda sahip olmadığı anlamına gelecektir. Belirtilmelidir ki defter ibraz etmeyen tarafın, diğer tarafın ticari defterindeki kayıtların aksini senet veya diğer kesin delillerle ispatlama hakkı saklıdır.” Şeklinde açıklamıştır.
Karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinin sonuçlarını incelerken,
i) Her iki tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi,
ii) İspat yükü kendisinde olan taraf ticari defterlerini ibraz etmiş ancak HMK’nun 222/2 maddesindeki şartları taşımaması halinde karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi,
iii)İspat yükü kendisinde olan tarafın ibraz ettiği ticari defterler HMK 222/2 maddedeki şartları taşıması durumunda karşı taraf ticari defterlerini ibraz etmemesi,
Durumları ayrı ayrı sonuçlar doğuracağından bunların ayrı başlıklarda incelenmesi daha doğru olacaktır.
i) Her iki tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi
Taraflar iddia ve savunmalarına dayanak vakıaları ticari defterler ile ispat edeceğini beyan etmişler ancak mahkemece kendilerine verilen kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz etmemişlerse taraflar açısından bunun sonucu ne olacaktır? Bu soruya cevap vermek için açılan davada ispatın konusu ve ispat yükünün kimde olduğu sorusuna doğru bir şekilde cevap vermemiz gerekir. Davalı, davacının hiçbir iddiasını kabul etmemiş ise akdi ilişkiyi ispat yükü davacıda olduğu için her iki tarafın ticari defterlerini ibraz etmemeleri durumunda davacı iddiasını ispat edememiş olacaktır. O zaman iddiasını başka kesin deliller ile ispat etmesi gerekecektir. Senet, yemin ve kesin hüküm gibi.
Ancak davalı arada ki ticari ilişkiyi kabul ederek aldığı malın bedelini ödediği, malı iade ettiği yada malın ayıplı olduğu savunması yapmış ise artık malın alıcıya teslim edilip edilmediği ispatın konusu olmaktan çıkıp ispatın konusu malın bedelinin ödenip ödenmediği, malın iade edilip edilmediği veya malın ayıplı olup olmadığı ile ilgili olacaktır. Bu durumda ödemenin, malın iadesinin yada malın ayıplı olduğunun ispatlanması kimin lehine hukuki sonuç doğuracaksa ispat yükü onda olacaktır. Elbette bu durumdan lehine hukuki sonuç doğacak kişi davalı (alıcı) olduğu için ispat yükü davalıda olacaktır. İspat yükünün yer değiştirdiği böyle bir durumda ödeme, malın iade edildiği ve malın ayıplı olduğu savunmalarını ispat için ticari defterlere dayanan davalı her iki tarafın ticari defterleri ibraz etmemesi neticesi savunmasını ispat edememiş olacaktır.
Hangi taraf olursa olsun kendi ticari defterlerini ibraz etmemiş ise karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinin sonuçlarından faydalanamayacaktır.
ii) İspat yükü kendisinde olan taraf ticari defterlerini ibraz etmiş ancak HMK’nun 222/2 maddesindeki şartları taşımaması halinde karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi
Mahkemece her iki tarafa ticari defterlerini ibraz etmesi için kesin süre verilmesinden sonra ispat yükü kendisinde olan taraf ticari defterlerini ibraz etmiş ancak ticari defterlerin HMK’nun 222/2 maddesinde ki şartları taşımadığı yani kanuna uygun tutulmadığı,açılış ve kapanış onaylarının süresinde yaptırılmadığı, uyuşmazlık konusu kayıtların ticari defterlerde yer almadığı ve ticari defterlerin birbirini teyit etmediği hususlarından biri tespit edilmiş ise karşı tarafın kesin süre içinde ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmemiş olması ispat yükü kendisinde olan taraf lehine bir sonuç doğurmayacaktır. Yani kanuna uygun tutmadığı ticari defterleri lehine delil olmayacaktır. Çünkü aradaki ticari (akdi) ilişkiyi yani mal ve hizmet teslim ettiğini ispat yükü bunu iddia eden taraftadır. Kendi ticari defterlerini kanuna uygun tutmayan tarafın ticari defterleri lehine delil olmayacak ve böylece karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinden faydalanamayacaktır.
iii) İspat yükü kendisinde olan tarafın ibraz ettiği ticari defterler HMK 222/2 maddedeki şartları taşıması durumunda karşı taraf ticari defterlerini ibraz etmemesi
Üçüncü bendin yeni hali ile taraflardan birinin münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanmadığı yani her iki tarafın ticari defterlerinin delil olarak gösterildiği durumlarda mahkemece ticari defterlerin ibrazına karar verilmiş, ispat yükü kendisinde olan taraf ticari defterlerini ibraz etmiş ve ibraz edilen ticari defterlerin kanuna uygun tutulduğu, açılış ve kapanış onaylarının süresinde yapıldığı, uyuşmazlık konusu kayıtların defterlerinde yer aldığı ve defterlerinin birbirini teyit ettiğinin anlaşılması halinde karşı taraf kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz etmemiş ise ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerindeki kayıtlar lehine delil olarak kabul edilecektir.
Ticari defterlerin ibraz edilmemesi karşısında ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerindeki kayıtlar lehine delil teşkil eder derken bunu sadece davacı alacaklı açısından düşünmemek gerekir. Örneğin faturalara dayalı olarak mal sattığını ve bedelinin ödenmediği iddiası ile açılan alacak davasında davalı malı aldığını ancak bedelini ödediğini savunmuş ve her iki tarafın ticari defterlerine delil olarak dayanmış ve davalı ticari defterlerini ibraz etmiş, davacı verilen kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz etmemiş ise davalının incelenen ticari defterleri kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ve ödeme belgeleri ticari defterlerinde kayıtlı ve defterler birbirini doğruluyorsa artık ödeme belgelerinin kayıtlı olduğu davalı defteri kendisi lehine delil teşkil edecek ve malın bedelini ödediğini ticari defterleri ile ispat etmiş olacaktır.
Burada önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Mahkeme ticari defterlerin ibrazına karar verirken verilecek kesin süre tarafların ticari defterlerini mahkemeye sunabileceği makul süreler olmalıdır. Gerekirse duruşmada olan taraflardan bu konudaki düşünceleri yani ticari defterleri hangi süre içinde sunabilecekleri sorulmalı ve ona göre kesin bir süre belirlenmelidir. Taraflardan biri ticari defterlerin mahkemeye ibrazında zorluk yaşayacakları ve ticari defterlerin yerinde incelenmesini talep etmesi durumunda mahkeme verilen adreste ticari defterlerin hazır bulundurulması yönünde bir kesin süre vererek ticari defterler yerinde incelenecektir.
Diğer taraftan hangi yıla ait ticari defterlerin ibrazının istendiği ve ibraz edilmemesi durumunda karşı tarafın kanuna uygun tutulan, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ve birbirini teyit eden ticari defterlerinde ki kayıtların sahibi lehine kesin delil olacağı bunun aksinin ancak senetle ispatlanabileceği hususu ara kararına yazılarak taraflar duruşmada hazırsalar yüzlerine okunmalı hazır değilseler çıkarılacak ihtarlı davetiyeye yazılmalıdır. Bu ayrıntılar ve kesin süreye uymamanın sonuçları açıkça hatırlatılmadan verilecek kesin süre HMK’nun sayılı kanun ile değişik 94/2 maddesindeki “Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.” Düzenlemesine uygun olmayacaktır. Kanuna uygun olmayan ara karar ve davetiye sonucu karşı tarafın ticari defterlerin ibraz etmemesi hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Bilindiği gibi mahkemece tarafların yapması gereken hususları ve bunu yapmadığında sonuçları hiçbir duraksamaya yer olmadan açık ve anlaşılır bir şekilde taraflara anlatılmadan ve ihtar edilmeden verilecek kesin süreler bozma nedeni sayılarak mahkemelerden tekrar bu şartları taşıyan davetiye çıkartmaları istenmektedir.
d) İspat yükü kendisinde olan tarafın defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olabilmesi şartlarından biride delil olarak ticari defterlere dayanan ve ispat yükü kendisinde olan tarafın kanuna uygun tutulan, açılış ve kapanış onayları süresi içinde noterce yapılmış ve birbirini teyit eden ticari defterlerinde ki uyuşmazlık konusu kayıtların aksinin karşı tarafça senet, yemin ve kesin hüküm gibi kesin deliller ile ispat edilmemiş olmasıdır.
Örneğin mal sattığı ve bedelinin ödenmediği iddiasına dayalı alacak davasında ispat yükü kendisinde olan davacının ticari defterleri incelenmiş kanuna uygun tutulduğu, açılış ve kapanış onaylarının yaptırıldığı, alacağa konu faturaların ticari defterlerinde veresiye yani bedeli tahsil edilmemiş olarak kayıtlı olduğu tespit edilmiş davalı ticari defterlerini sunmamış olması yada davalının ticari defterlerinde de faturaların veresiye kayıtlı olması nedeniyle davacının ticari defterleri lehine delil olsa da davalı malların bedelini ödendiğini davacının imzasını taşıyan bir makbuz ve belge ile ispat edebilir. Yahut davalı ödeme , malları iade ettiği savunmasını doğrudan davacıya yemin teklif ederek ispatlamak isteyebilir. Böyle bir durumda davacı yeminden kaçınır yada yemin etmez ise davalı kesin deliller ile ödeme savunmasını ispat etmiş olacağından davacının kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerinde ki kayıtlar yine lehine delil olarak değerlendirilemeyecektir.
2) Ticari defterlerin sahibi lehine delil olmasını ortadan kaldıran şartlar
HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinin 22.07.2020 Tarih 7251 Sayılı Kanunun 23. Maddesi ile “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmesi ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” Eklenmesi ile 6762 sayılı TTK’nun 85. Maddesine benzer bir düzenleme yapılmıştır.
Üçüncü bende eklenen “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” İfadesi ile ispat yükü kendisinde olan tarafın mahkemeye ibraz ettiği ticari defterler kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ve birbirini teyit eden defterlerdeki uyuşmazlık konusu kayıtlar karşı tarafın kanuna uygun, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ticari defterlerinde yer almıyorsa ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri lehine delil olmayacaktır. Keza karşı tarafın ibraz ettiği ticari defterler kanuna uygun tutulmamış olsa dahi eğer uyuşmazlık konusu hiçbir kayıt içermiyorsa yine ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri lehine delil olmayacaktır.
3) Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz
HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinin son cümlesinde yer alan “Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz” ifadesi ile bu şartlara uygun tutulan yani kanuna uygun tutulan, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış olan ve birbirini teyit eden (doğrulayan) ticari defterlerdeki sahibi lehine olan kayıtlar ile sahibi aleyhine olan kayıtlar birlikte değerlendirilmesi gereği anlatılmaktadır. Başka bir anlatımla her iki taraf ticari defterlerini ibraz etmişler ve her ikisinin de kanuna uygun tutuldukları, açılış ve kapanış onaylarının süresinde yapıldığı ve tüm defterlerinin kendi içinde kayıtların birbirini doğruladığının tespit edilmesi durumunda ticari defterlerde hem lehine hemde aleyhine deliller varsa bunlar birlikte değerlendirilmelidir.
Bir örnekle anlatmamız gerekirse; Davacı mal sattığı ve bedelinin ödenmediği iddiası ile alacak davası açmış ve ticari defterleri delil olarak göstermiş mahkeme her iki tarafa ticari defterlerini ibraz etmesi için verdiği kesin sürede her iki tarafta ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmişler ve ibraz edilen davacı defterlerinin kanuna uygun tutulduğu, açılış ve kapanış onaylarının süresinde yapıldığı, faturaların ticari defterlerde kayıtlı olduğu ve defterlerin birbirini doğruladığı tespit edilmiştir. Bunun yanında davalının ibraz ettiği ticari defterlerin de kanuna uygun tutuldukları, açılış ve kapanış onaylarının süresinde yapıldıkları aleyhine olan yani davacı tarafından düzenlenen faturaların ticari defterlerde kayıtlı olması yanında bir takım ödemelerin de ticari defterlerinde kayıtlı olduğu durumlarda faturalar davalının ticari defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle artık davacının ticari defterleri lehine delil olmuş demektir. O zaman davalının ticari defterlerindeki ödeme kayıtlarıda incelenmelidir. Buna göre davalının ödemeye yönelik kendi ticari defterlerindeki kayıtların lehine delil olması için ödeme kayıtlarının davacının ticari defterlerinde de yer alması gerekir. İnceleme sonucu ödeme kayıtları davacının ticari defterlerinde yer almıyorsa ödeme yönünden davalının ticari defterleri lehine delil olmayacağı için ödemeleri başka kesin deliller ile ispat etmesi gerekir. İnceleme sonucu ödemeler davacı defterlerinde de yer alıyorsa yada bir kısım yer alıyorsa yer alan ödemeler açısında davalının ticari defterleri lehine delil olacak yani ödendiği kabul edilecektir. Bu nedenle ticari defterlerde ki lehe ve aleyhe olan kayıtlar birlikte incelenmeli ve değerlendirilmelidir. Doktrinde ticari defterlerdeki kayıtların birinin kabul edilmesi durumunda diğerinin de kabul edilmesi gerektiği yani kanuna uygun tutulan karşı taraf ticari defterlerinde ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerinde ki kayıtlar yanında ödeme kayıtlarının da yer alması durumunda her ikisinde kabul edilmesi gerektiği yönünde düşünceler varsada bunun kabul etmemiz mümkün değildir. Çünkü HMK’nun 222. Maddesinin üçüncü bendinde ticari defterin sahibi lehine delil olabilmesini karşı tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerinde aynı kayıtların olma şartına bağladığına göre karşı tarafın ticari defterlerindeki ödeme kayıtları ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterlerinde kayıtlı değil ise hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Peki kanuna uygun tutulmayan ticari defterlerde ki lehe ve aleyhe olan kayıtlar nasıl değerlendirilecektir. Bu durumda kanuna uygun tutulmayan ticari defterler sahibi lehine delil olmayacağı için böyle bir ticari defterlerde ki lehe kayıtlar bir anlam ifade etmeyecektir. Ancak aleyhe kayıtlar HMK’nun 222/4 maddesi gereği aleyhine delil olarak değerlendirilecektir.
B- Ticari Defterlerin Sahibi Aleyhinde Delil Olması
Bir kimsenin kendi hazırladığı belgenin veya yazının (tek başına) kendi lehine delil oluşturması mümkün değil ise de, bir kimsenin kendi hazırladığı belgenin veya yazının tek başına kendi aleyhine delil olarak kullanılması, usul hukuku kurallarına uygundur ve normal olandır.
HMK 222/4. maddesinde; “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.” düzenlemesi ile açılış ve kapanış onayları olmasa ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamasa bile ticari defterlere işlenen kayıtlar sahibi aleyhine delil olacaktır. Örneğin davacının alacağına dayanak yaptığı faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olması durumunda artık davalının ticari defterlerinin açılış ve kapanış onaylarının yapılıp yapılmadığına yada kayıtların birbirini doğrulayıp doğrulamadığına bakılmaksızın bu kayıtlar davalı aleyhine delil teşkil edecek ve faturadaki malların davalı tarafından teslim alındığı ispatlanmış sayılacaktır.
Konuyla ilgili Yargıtay Kararları:
* “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları sahibi aleyhine delil olur, kuralı gereğince davalının defterlerinde kayıtlı bulunan uyuşmazlık konusu faturaların aleyhine delil olacağının kabulü gerekir. Mahkemece, davalının defterine kaydetmekle içeriğini kabul etmiş sayıldığı dava konusu faturalara yönelik talep gözetilerek bir hüküm kurulması gerekir.(29)
* “Davacı alacaklının faturaya dayalı alacağını takip konusu yaptığı, davalı borçlunun ise savunmasını faturada gösterilen malları almadığına dayandırıp, bedellerinin ödendiğine ilişkin herhangi bir iddia yada savunma getirmediği; takip talebine konu faturaların delil olarak dayanılan taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, ancak her iki taraf defterlerinin de kanunen aranan usullere uygun tutulmadığı dosya kapsamı ile belirgindir.
Yukarıda açıklandığı üzere, kesin delil niteliği taşıyan tarafların ticari defterleri; usulünce tutulmaları halinde taraflar lehine, usulsüz tutulmaları halinde ise usulsüz tutan taraf aleyhine delil teşkil edecektir.
Hal böyle olunca, davalının satın almadığını iddia ettiği mallara ilişkin faturalara yasal sürede itiraz etmemiş; yöntemince tasdik ettirmediği ticari defterlerine de bu faturaları kaydetmiş olmasına göre, davacının dayanağı faturalarda yer alan malların davalı tarafından satın alındığının kabulü gerekir. Diğer bir anlatımla, davalının, usulüne uygun tutulmamış defterleri kendisi aleyhine delil teşkil ettiğinden ve bu defterlerde takip dayanağı faturalar kayıtlı olduğundan, artık bu faturadaki malları satın almadığı yolundaki savunmasının dinlenmesine olanak bulunmamaktadır.
Davalının cevap dilekçesi içeriğinde ve aşamalardaki savunmalarında, sadece takip dayanağı faturaya konu malları satın almadığını ileri sürdüğü, herhangi bir şekilde ödeme iddiasında bulunmadığı açıktır. Davalı ödeme iddiasında bulunmadığına göre, olmayan bir iddianın ispatına yönelik olarak yemin yöneltme hakkı bulunduğunun hatırlatılmasına, yemin delili ve ispat yükü ile ilgili tartışmalara girilmesine de gerek bulunmamaktadır.
O halde, davalının fatura konusu malları satın almadığına dair savunmasının aksinin aleyhine kesin delil teşkil eden defter kayıtları ile kanıtlanmış olmasına; ödeme iddiasında bulunmadığı belirgin olan davalıya yemin deliline dayanma hakkının hatırlatılmasının gerekmemesine ve sonuçta delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.” (30)
* “Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davaya konu edilen faturaların davalının kapanış tasdiki yapılmayan ticari defterinde kayıtlı olmasının faturaların içeriğindeki malın davalıya teslim edildiğine dair bir karine oluşturup oluşturmadığı, karine oluşturduğunun kabulü hâlinde aksini ispat yükünün davalıda olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre, mahkemece, Vergi Denetmeni tarafından hazırlanan 08.02.2008 tarihli raporda davacı yanca davalı adına düzenlenen dava konusu faturaların gerçek bir teslim karşılığında düzenlendiğinin tespit edildiği hususları da gözetilerek bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK, m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (HMK) göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir.
Ticari nitelikteki satış sözleşmelerinde, satış bedelinin tahsili için başlattığı ilamsız icra takibi itiraza uğrayan alacaklının açtığı itirazın iptali davasında, hangi tarafın hangi olayı ispat etmesi gerektiği, ödeme emrine itiraz dilekçesi, tarafların dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında mahkemeye sundukları dilekçeler ve ön inceleme aşamasında alınan beyanlara göre tespit ve tayin edilecektir. Bu aşamadan sonra mahkemece yapılacak iş, belirlenen ispat yüküne göre, taraflara iddia ve savunmalarını ispat etmeleri için gerekli olanağı tanımak ve yargılamayı neticelendirmektir. Mahkemece, taraf iddia ve savunmalarının ayrıntılı bir şekilde incelenmesi, uyuşmazlık konusu olayların doğru bir şekilde tespit edilmesi, kimin neyi, ne şekilde ispat edeceğinin belirlenmesi, bu anlamda doğru bir yargılama stratejisi oluşturulması gerekecektir (Yücesoy Yılmaz, Y.: Ticari Nitelikteki (Tacirler Arasındaki) Satış Sözleşmelerinde Satış Bedelinin Tahsili İçin Açılan İtirazın İptali Davaları, Ankara, 2014 s: 71).
Uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların ve ticari defterlerin delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olay bakımından uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır" şeklinde tanımlanmıştır.
Bu hükümler çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında ise fatura; "Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir" şeklinde tanımlanmaktadır (Kumkale, R.:Hukuki ve Mali Yönleriyle Fatura, Ankara 2007, s:73).
Bu yasal düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç; 6762 Sayılı TTK’nın 23. maddesine göre fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağı mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bir başka anlatımla, faturaya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde (mücerret) itiraz edilmemiş olması hâli, sadece o faturanın –miktar ve fiyat yönünden- münderecatını kabul anlamını taşır, yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka, daha önce teslim edilmiş olduğu anlamına gelmez; satıcının faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine teslim ettiğini ayrıca ispat etmesi zorunludur (Doğanay, İ.:Ticari Alım-Satım Akdi ve Nevileri, Ankara 2003, s:52, Doğanay, İ: Faturanın Kapatılması, Delil Olma Özelliği ve Faturaya İtiraz Aylık Yaklaşım Dergisi Sayı 4, Nisan 1993, s:8-13). Kısaca, ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma hâlinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belge olacaktır. Elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin 6762 sayılı TTK’nın 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 tarihli ve 2011/15-472 E., 2011/608 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Özetlemek gerekirse; faturayı alan kişi 8 gün içinde faturaya itiraz etmezse, faturanın dayandığı temel borç ilişkisinin bulunmadığının faturayı alan kişi tarafından ispat edilmesi gerekir. Ancak, faturayı alan kişi, öngörülen süre içinde faturaya ve bununla birlikte temel borç ilişkisine de itiraz ederse, genel hükümler çerçevesinde ispat yükü faturayı düzenleyen tacire ait olacaktır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir (Yücesoy Yılmaz, s:73,74).
Burada hemen ticari defterlerin niteliği ve delil olma özelliği incelenmelidir.
6762 sayılı TTK’nın 4/2 maddesi “Ticari davalarda dahi deliller ve bunların ikamesi, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine tabidir” düzenlemesine yer vermiş iken; 1086 sayılı HUMK’nın 303. maddesi ise; “Defatiri ticariyede münderiç kayıtların hüküm ve kuvvetleri Ticaret Kanunu ahkamına tabidir.” hükmünü içermektedir. Ticari defterler ve ticari defterlerle ispat hususu 6762 sayılı TTK’nın 79- 86. maddeleri arasında düzenlenmiştir. HUMK’nın 303. maddesine göre ticari defterlerle ispat 6762 sayılı TTK’daki hükümlere tabidir. 6762 sayılı Kanun’un aksine, 6102 sayılı TTK’da ise ticari defterler delil olarak düzenlenmemiş, ticari defterlerin delil olması 6102 sayılı TTK’da değil 6100 sayılı HMK’da yer almıştır.
Nitekim; 6102 sayılı TTK’nın 83. maddesi; “ (1) Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir. (2) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır.” şeklinde düzenlenmiş iken;
6100 sayılı HMK’nın“İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde;
“ (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır.Kanunda öngörülen istisnalar dışında,karşı taraf,kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” Ve Aynı Kanun’un “Tarafların Belgeyi İbraz Etmesi” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Olayımızda 6762 sayılı TTK uygulanacaktır. Kanun’un 66. maddesine göre her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek amacıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri tutmakla yükümlüdür. Anılan Kanun’un 84. maddeye göre ise; Kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. Şu kadar ki; kanuna uygun olan defterlerde sahibi lehine olan kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi muteber olup bunlar birbirlerinden ayrılamaz.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı tarafından davalıya düzenlenen 44 adet faturadan kaynaklı 507.541,62TL KDV alacağının tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istenmektedir. Bilirkişi tarafından her iki tarafın ticari defterleri incelenmiştir. Bilirkişi raporuna göre; davacıya ait defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu, defterlerin birbirini teyit eder şekilde tutulmuş olduğu, davacı yanın kendi defterlerinde KDV olarak davalıdan 507.541,78TL alacaklı durumda olduğu; davalıya ait defterlerin ise açılış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu ancak yıl sonunda yaptırılması zorunlu kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olduğu, davalı yanın kendi defterlerinde KDV olarak davacıya 501.802,60TL borçlu durumda olduğu belirtilmiştir. Eş söyleyişle; davalının yıl sonunda yaptırılması zorunlu kapanış tasdikleri bulunmayan ve dolayısıyla usulüne uygun tutulmadığından kendi aleyhine delil teşkil eden 2006 yılı ticari defterlerinde; davacı yanca düzenlenmiş dava konusu 44 adet faturadan 07.12.2006 tarihli 285933 nolu ve KDV'si 5.739,18TL tutarlı olan fatura haricindeki bütün faturaların kayıtlı olduğu ve davacının davalıdan 501.802.60TL KDV alacağının bulunduğu belirlenmiştir. Davacı tarafından iddiaya dayanak yapılan 04.04.2005 tarihli protokol ve delil listesinde yer alan 23.04.2003 tarihli sözleşme Özel Daire geri çevirme kararı ile dosyaya kazandırılmıştır.
Özetlenen ilkeler göstermektedir ki; davalının ticari defterlerinin kapanış tasdiki olmaması nedeniyle lehe delil olamazsa da kendi defterinde kayıtlı borç bakımından aleyhine delil olacaktır. 6762 sayılı TTK’nın 84. maddesi uyarınca hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması faturalar içeriğindeki malın davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini bir başka deyişle faturalar içeriği emtianın teslim edilmediğini, faturaların usulsüz olduğunu davalı ispatlamalıdır. Ne var ki mahkemece bu yön gözetilmeksizin ispat yükü davacı tarafa yüklenmiş, dava konusu olmayan faturalara dayalı olarak tek taraflı alınmış tespit raporlarına, yine tarafları ve dava konusu farklı olan, yargılama aşamasında da bu yön gözetilerek bekletici mesele yapılmasından vazgeçilen dava dosyasındaki raporlara dayanılarak eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Mevcut bu durumda mahkemece öncelikle fatura içeriğindeki emtiaların teslim edilmediği ve faturaların usulsüz olduğu yönündeki iddiaya konu savunmanın davalı tarafça ispatlanması gerektiği gözetilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.”(31)
C- Taraflardan Birinin Münhasıran (Salt) Karşı Tarafın Defterlerini Delil Olarak Göstermesi
HMK 222/son maddesinde “Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” Düzenlemesi ile ispat yükü kendisinde olan taraf ister tacir olsun isterse tacir olmasın münhasıran (salt-sadece) karşı tarafın ticari defterlerini delil olarak gösterebilir. Yani taraflardan biri iddiasını sadece karşı tarafın defterleriyle ispat etmek istediğini beyan edebilir.
Karşı tarafın ticari defterlerine münhasıran dayanma delillerin mahkemeye sunulması sırasında olmalıdır. Bir başka anlatımla davacı HMK’nun 119 ve 121. Maddeleri gereği dava dilekçesi ile, davalı HMK’nun 129. Maddesi gereği cevap dilekçesinde iddia ve savunmasına dayanak vakıaları karşı tarafın ticari defterleri ile ispat edeceğini açıkça beyan etmelidir.
Hiçbir zaman diğer deliller ile birlikte davalının ticari defterlerini de delil olarak göstermek HMK’nun 222/5 maddesi anlamında münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanma olarak kabul edilemez. Burada ki münhasırlık sadece delil olarak karşı tarafın ticari defterlerinin gösterilmesi ve içeriğinin kabul edileceğinin bildirilmesidir. Bu nedenle bildirmiş olduğu tüm delilleri toplanıp incelendikten sonra iddiasını yada savunmasını ispat edemeyeceğini anlayarak tahkikat aşamasında karşı tarafın ticari defterlerini delil olarak kabul edeceğini beyan etmek bu anlamda münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanmak olarak kabul edilemez.
Keza her iki tarafın ticari defterlerini delil olarak gösterdikten sonra kendi ticari defterlerinin kanuna uygun tutulmadığının tespit edilmesinden sonra karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinden faydalanarak münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanamayacaktır.
Taraflardan biri iddia ve savunmasına dayanak vakıaları münhasıran (salt) karşı tarafın ticari defterleri ile ispat edeceğini delil bildirme süreleri içinde beyan etmişlerse mahkeme karşı tarafa ticari defterlerini ibraz için makul kesin bir süre belirleyerek bu süre içinde incelenmesi amacı ile ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesi , ibraz etmemesi durumunda karşı tarafın ticari defterlerine dayanan tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağı hususlarını karşı taraf tahkikat duruşmasına gelmiş ise yüze karşı gelmemiş ise bir davetiye ile bildirecektir. Karşı tarafın ihtarlı davetiyeyi aldıktan sonra ticari defterlerini ibraz edip etmemesine göre konuyu iki başlıkta incelemek daha doğru olacaktır.
a)Münhasıran ticari defterlerine dayanılan taraf ticari defterlerini ibraz ederse;
Ticari defterine dayanılan tacir, mahkemenin verdiği süre içinde ticari defterlerini ibraz etmiş ve ticari defterlerinin incelenmesi sonucu ticari defterlerde uyuşmazlık konusu kayıtların ve diğer kayıtların varlığı yada yokluğunun tespit edilmesi taraflar açısından nasıl bir sonuç doğuracak bunu aşağıda maddeler halinde sunuyorum.
1- İbraz edilen defterlerde, ileri sürülen iddia hakkında hiç bir kayıt yer almamışsa iddia ispat edilememiş sayılır. Başka bir delil de getirilemez ve dava reddedilir.
2- İbraz edilen defterlerde sadece defter sahibinin aleyhine kayıt varsa, bu kayıt defter sahibi aleyhine kesin delil oluşturur. Defter sahibi bundan sonra kendi defterlerinde yer alan kayıtların aksini ancak başka bir kesin delille, örneğin borcunu ödemiş olduğunu karşı taraftan aldığı bir makbuzla ispat edebilir.
3- İbraz edilen defterlerde, defter sahibinin hem lehine hem aleyhine kayıtlar varsa ve defterler kanuna uygun şekilde tutulmamışsa defterlerin sahibi lehine olan kayıtları dikkate alınmaz, aleyhine olan kayıtlar aleyhine delil olur.
4- İbraz edilen defterler kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış kayıtları süresinde onaylanmış ve tüm defterleri birbirini teyit ediyorsa münhasıran o ticari defterlere dayanan taraf o ticari defterdeki kayıtları kabul edeceğini beyan ettiği için tüm kayıtlar birlikte değerlendirilir. Örneğin davalıya mal sattığı ve bedelini alamadığı iddiasında olan davacı münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanmış ve karşı taraf ticari defterlerini ibraz etmiş inceleme sonucunda defterlerin kanuna uygun tutulduğu ve iddia konusu faturaların defterlerde kayıtlı olduğu ancak ödendiği kaydının da yer aldığı tespit edilmiş ise faturaya konu malların teslim alındığı ve bedellerinin ödendiği kabul edilir.
b) Defterlerini ibraz etmesi istenen taraf, defterlerini ibraz etmezse
HMK 222/son maddesinde “..karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır” düzenlemesinden anlaşılacağı üzere ticari defterlerine dayanılan karşı taraf mahkemenin verdiği kesin süre içinde bilirkişi incelemesi için ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmez ise karşı taraf iddiasını ispat etmiş olacaktır.
Bir örnek ile anlatacak olursak; kendi ticari defterlerinin kanuna uygun tutulmadığını düşünen tacir A tacir B ye mal sattığını ve bedelinin ödenmediği iddiasını sadece karşı tarafın ticari defterleri ile ispat edeceğini beyan etmiş ise karşı taraf mahkemenin verdiği kesin süre içinde ticari defterlerini ibraz etmemiş ise davacı mal satıp teslim ettiğini ispat etmiş olacaktır. Keza tacir olmayan biri dahi karşı tacir tarafın ticari defterlerine aynı anlamda dayanabilecektir. Bunun yanında mal aldığını bedelini ödediğini savunan tacir B de ödeme savunmasını tamamen karşı tarafın ticari defterleri ile ispat edeceğini beyan etmiş ise davacı ticari defterlerini ibraz etmemiş ise bu kez davalı ödeme savunmasını ispat etmiş olacaktır.
VII- Ticari defterlerde ki kayıtların dayanak belgelerinin ibrazı zorunlumudur?
Ticari defterlerle birlikte dayanak belgelerin de ibrazının gerekip gerekmediği meselesi 6762 sayılı TTK m. 79, 80’de yer alan ticari defterlerin ibrazına ilişkin hükümlerde, ticari defterlerle birlikte saklanması zorunlu olan belgelerin de ibraz edilebileceğine ilişkin bir ibareye yer verilmesinden kaynaklanmaktaydı. Ancak, gerek 6102 sayılı TTK m. 83, 84, 85’de gerekse 6100 sayılı HMK m. 222’de ticari defterlerin delil olmasına ilişkin hükümlerde, ticari defterler dışında belgelerinde ibrazının gerektiğine ilişkin herhangi bir ibare yoktur. (32)
Ticari defterle birlikte dayanak belgelerin sunulması halinde ancak ticari defterlerin delil teşkil edeceği düşüncesinin, ticari defterlerin ticari davalarda uyuşmazlıkları çözme yönünde ne derece önemli bir delil olduğunun anlaşılmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Nitekim 6102 Sayılı TTK’nun da “Modern kanunlarda böyle hükümlere yer verilmemiştir” gibi gerekçelerle ticari defterlerin delil niteliğinin yer verilmemesi de aynı mantığa dayanmaktadır. Bu mantığın doğru olmadığı HMK’nun 222. Madde gerekçesinde de açık şekilde vurgulandığını yukarıda belirtmiştim.
Gerçekten tacirler arasındaki tüm ticari ilişkiler bir belgeye bağlanmış olsa ticari defterlere gitmenin fazlaca bir esprisi olmayabilir. Örneğin tacir A ile tacir B aralarındaki ticari ilişkinin tüm boyutlarını bir sözleşme ile belirlemiş olsalar satılan malların teslim edilmesinde irsaliye düzenlenerek teslim alan tacirin yetkili imzası bulunsa keza tacir B nin ödemeleri karşılığı makbuz düzenlenmiş olsa çıkacak ticari uyuşmazlıkların çözümü daha kolay olacak ve ticari defterlere ihtiyaç daha az olacaktır. Ancak kürsüde 25 yıl çalışmış ve bunun 16 yılında ticari davaların yargılamasına bakmış bir hakim olarak ülkemizde ticari hayatın çoğunlukla belge üzerinden değil karşılıklı güvene dayalı yürütüldüğünü söyleyebilirim. Mal tesliminde irsaliye altına imza istendiğinde yada ödeme yapılınca makbuz istenince “bana güvenmiyor musun” gibi garip tepkilerle yürüyen ticari hayatta uyuşmazlıkların abartısız yüzde yetmişi ticari defterlerin incelenmesi ile çözülmektedir. İşte bu gerçekleri bilmeyenler ticari defterlerin delil niteliği konusunda tereddütler yaşamaktadır.
Kaldı ki ticari defterlerin ancak dayanak belgeler ibraz edilmesi ile delil olacağı düşüncesi açıkça HMK’nun 222. Maddesine de aykırılık teşkil etmektedir. Maddenin başlığı “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması”dır. Bu maddede ticari defterlerin hangi şartlarda delil olacağı sayılmıştır. Bu şartların neler olduğunu yukarıda geniş şekilde anlattık. Bu şartlar içinde “Dayanak belgelerin ibrazı” gibi bir şart sayılmamıştır. Kanunda olmayan bir şartı varmış gibi kabul etmek mümkün olmadığı gibi ticari defterlerin belge ve delil niteliğine aykırıdır.
Bir taraftan ticari defterleri delil olarak kabul etmek, diğer taraftan ticari defterlerle birlikte ticari defterlerdeki kayıtların belgelerinin de ibraz zorunluluğunu getirmek delili delille, belgeyi belge ile ispatlamak gibi Hukuk Muhakemeleri Kanununun sistematiğinde ve mantığında olmayan bir kural getirilmiş olur ki bunun kabul edilmesi mümkün değildir.
S O N U Ç O L A R A K;
Her tacir kanunda öngörülen ticari defterlerini yine kanuna uygun şekilde tutmalıdır. Ticari alışverişini alacak ve borçlarını ticari defterlerine kayıt etmelidir. Yine süresi içinde ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarını yaptırmalıdır. Böylece kanuna uygun tutulan ticari defterlerin ticari uyuşmazlıkların çözümü noktasında çok önemli yeri bulunmaktadır.
Ticari defterlerin delil niteliği HMK’nun 222. Maddesinde üç durumda düzenlenmiştir. Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için uyuşmazlığın konusu TTK’nun 4/1 maddesinde düzenlenen nispi ticari bir dava olması, tutulması gereken ticari defterlerin tamamının kanuna uygun şekilde tutulması, uyuşmazlık konusu kayıtların ticari defterlere işlenmiş olması, ticari defterlerin birbirini teyit etmesi ve ticari defterlerin açılış ve kapanış kayıtlarının noterce süresinde onaylanması yanında karşı tarafın kanuna uygun tuttuğu ticari defterlerindeki kayıtlarla doğrulanması gerekir. Karşı tarafın kanuna uygun tutulmuş, açılış ve kapanış onayları süresinde yapılmış ticari defterlerindeki kayıtlar ile davacının ticari defterlerindeki kayıtlar örtüşmüyorsa davacının kanuna uygun olan ticari defterleri lehine delil olmayacaktır.
Diğer taraftan ispat yükü kendisinde olan tarafın her iki tarafın ticari defterlerini delil olarak göstermesi durumunda kendi ticari defterlerini ibraz etmiş olup mahkemece incelenmesi sonucu defterlerin kanuna uygun tutulduğu, uyuşmazlık konusu kayıtların ticari defterlerde yer aldığı, ticari defterlerin birbirini teyit ettiği ve açılış ve kapanış onaylarının süresinde yaptırıldığı tespit edilmiş ancak karşı taraf mahkemenin vermiş olduğu kesin süre içinde ticari defterlerini ibrazdan kaçınmış ise ispat yükü kendisinde olan tarafın ticari defterleri lehine delil olacaktır.
İster kanuna uygun tutulsun isterse tutulmasın ticari defterlerdeki kayıtlar sahibi aleyhine delil olarak değerlendirilecektir. Ayrıca ister tacir olsun isterse olmasın sadece (münhasıran-salt) karşı tarafın ticari defterlerini delil olarak gösterebilecektir. Böyle bir durumda karşı taraf ticari defterlerin sunmuş ve iddiaya dayanak kayıtların yer alması durumunda iddia ispat edilmiş olacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini ibraz etmiş ancak uyuşmazlık konusu hiçbir kayıt içermiyorsa o zaman iddia ispat edilememiş olacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini mahkemenin verdiği kesin süre içinde ibraz etmemiş ise ticari defterlere dayanan taraf iddiasını ispat etmiş sayılacaktır.
Hüseyin Tuztaş
(Yargıtay Hukuk Genel Kurul Üyesi)
KAYNAKÇA:
1- 6100 Sayılı HMK ,6102 Sayılı TTK ve 6762 Sayılı TTK
2- Hukuk Muhakemeleri Usulü Beşinci Baskı &30 Ticari Defterlerle İspat 1676-1710 sayfalar. ( Prof. Dr. Baki KURU )
3- Medeni Usül Hukuku ( Hülya Taş Korkmaz - Hakan Pekcanıtez - Muhammet Özekes - Mine Akkan)
4- Türk Ticaret Kanununda ve Vergi Usul Kanununda Fatura ve İspat Kuvveti (Prof. Dr. Oğuz Kürşat. Ünal )
5- Ticari Uyuşmazlıklarda Ticari Defterlerin Kanıt Niteliği (Doç. Dr. Hanifi AYBOĞA, Marmara Üniversitesi Muhasebe Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi)
DİPNOTLAR:
(1)( YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 28.03.2012 ESAS NO: 2011/11-862 KARAR NO: 2012/251)
(2) (Yargıtay 11. HD. 12/09/2011 tarih ESAS NO: 2010/1020 KARAR NO: 2011/10271)
(3) (YARGITAY 19. Hukuk Dairesi 26.10.2011 Tarih Esas: 2011/3796 Karar: 2011/13273)
(4) Detaylı bilgi için bak. Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 725; Deynekli, s. 6 vd.; Nart, s. 213 vd.; Umar, s. 580 vd.
(5) Deynekli, s. 32 vd. ve s. 42 vd.; Karslı, s. 584 vd.; Kuru/Arslan/Yılmaz, 22. Baskı, s. 391; Nart, s. 227 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 728 vd.; Yavaş, s. 125 vd.
(6) Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki Belge Terimi Ve İspat Hukukundaki Yeri (Doç. Dr. H. Özden ÖZKAYA-FERENDECİ - Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi)
(7) Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990 5.basım,C:2,S:1534, S:1603, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.11.2002 gün 2002/13-875 E., 2002/885 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.
(8) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13.07.2011 Tarih ESAS NO: 2011/19-426 KARAR NO: 2011/516 tarihli kararı. ( Prof. Dr. Baki KURU .Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt II sayfa 1677)
(9) (19. Hukuk Dairesinin 04.04.2011 Tarih 2010/9865 esas 2011/4273 sayılı kararı)
(10) (YHGK E. 1978/11-1147 K 1980/1418)
(11) (Yargıtay 15. HD . 1994/1088, 1994/2327 K.)
(12) (DOMANİÇ Ticaret Hukukunun Esasları, Genişletilmiş 4. Bası s. 192-193)
(13) (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu E:2001/1, K:2003/1 ,T:27.06.2003)
(14) (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu E:2001/1, K:2003/1 ,T:27.06.2003)
(15) (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E:2004/1943, K:2004/5463 , T:27.10.2004)
(16) (YARGITAY 15.Hukuk Dairesi E:2003/1396, K:2003/4458 ,T:01.10.2003)
(17)YARGITAY 19. Hukuk Dairesi E:2001/5945, K:2002/3145, T:29.04.2002
(18) (YARGITAY 19. Hukuk Dairesi E:1995/249, K:1995/712 , T:01.02.1995)
(19) (Ticari Defterlerin Delil Olması (HMK m.222) ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Bu Konuda Getirdiği Yenilikler Prof. Dr. Ejder Yılmaz Türkiye Bankalar Birliği Ocak 2013 sayısı)
(20) (Budak, s. 518, 519; Yücel, s. 116; Karslı, s. 546, Yavaş, İspat, s. 290, Topal, s. 94, 95)
(21) ( Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘Nun Getirdiği Başlıca Yenilikler Prof. Dr. Baki KURU - Prof. Dr. Ali Cem BUDAK)
(22) ( YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 28.03.2012 ESAS NO: 2011/11-862 KARAR NO: 2012/251)
(23) (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 05.11.2012 Tarih Esas: 2012/9592 Karar: 2012/15940)
(24) (Yargıtay 19. HD' nin 15/12/2015 gün ve 7353/17117 sayılı ve 12/11/1014 gün ve 550/16092 sayılı kararları ,Yargıtay 19. HD' nin 14/01/2019 gün ve E. 2017/2099, K. 2019/98 sayılı ve 13/11/2018 gün ve E. 2017/5495, ;K. 2018/5755 sayılı kararları)
(25) (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 06.06.2018 Esas No: 2017/3144 , Karar No: 2018/6484)
(26) (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi , 07.02.2017 Esas No: 2015/12365 , Karar No: 2017/648)
(27) (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 23.01.2017 Tarih Esas No:2016/4087 Karar No:2017/261)
(28) (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 20.01.2015 Tarih Esas No: 2014/2785, Karar No: 2015/317)
(29)( YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 19.09.2012 Tarih ESAS NO: 2012/19-400 KARAR NO: 2012/581)
(30) (YARGITAY Hukuk Genel Kurulu ESAS NO: 2010/13-246 KARAR NO: 2010/267 sayı kararı)
(31) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 14.05.2019 Tarih 2017/823 E. , 2019/553 K.)
(32) (Ticari Defterlerin Delil Olma Niteliği Deniz Ceyhun,Topal, s. 181, Yücel, s. 129, Postacıoğlu/Altay, s. 690; Yücel, s. 129, Arslanlı, s. 128; Postacıoğlu/Altay, s. 690; Yücel, s. 129, Postacıoğlu/Altay, s. 69)
Yasal Uyarı: Bu makalenin tüm telif hakları Hüseyin Tuztaş ve Sevgi Pınarına aittir. Yazarın izni dışında başka yerde yayınlanması sorumluluk gerektirir. Ayrıca makaleden alıntı yapılması durumunda makale ve yazarın isminin yer alması da yasal zorunluluktur.
İTİRAZIN İPTALİ DAVALARI(Makale)