Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

            60'lı yıllarda Lorenz, doğada bir kazın bir tilkiye saldırmadığını, ancak birden fazla kazın bir araya gelip güç birliği yapmaları durumunda bir tilkiyi kaçırabildiklerini, hatta sakatlayabildiklerini gözlemiş. Lorenz, kazların ve başka hayvanların ortaya koydukları, rakibi bertaraf etmeye, kaçırmaya yönelik bu davranış biçimine 'mobbing' adını vermiş.

 

            Bir veya birkaç kişinin bir kişiye yönelik olarak sergilediği organize ve süreklilik arz eden nitelikte, fiziksel ve/veya psikolojik zarara yol açan tacizci davranışlara -saldırganlığa-yıldırma (mobbing) adı verilir. Yıldırmanın, sonuçta fiziksel rahatsızlıklara yol açan bir tür psikolojik terör olarak tanımlanması da mümkündür.

 

            Yıldırmada Kurbanın Özellikleri

            Konuyla ilgili yayınlara göre, yıldırmaya uğrayan kişiler çoğunlukla, ortalamanın üzerinde çalışkan, iyi eğitim almış, sakin/kibar, iş odaklıdırlar. bu kişiler işyerlerinde genelde gelecekte yükselebilecekleri izlenimi verirler. Ancak, yıldırma kurbanları, yıldırmaya maruz bırakan kişinin veya grubun sistematik tacizleri/saldırıları sonucunda, başlangıçtaki bu özelliklerini önemli ölçüde yitirirler.

Sen adamı deli eder dama çıkarırsın, ondan sonra da "deli var" diye milleti başına toplarsın.

            Kanımca, gerek işyerlerinde gerekse tarihte, bir zenginliğe sahip olan fakat yeterince güçlü olmayan, arkaları sağlam olmayan kişiler saldırganlar tarafından "kötü" olarak algılanır. İşte yönetim kendilerince kötü ilan ettikleri kişileri eğiterek kazanmak yerine, onları atmayı tercih eder.

            Bu durumda akla "acaba işyerlerindeki kötü adamları atar gibi, dünyadan da kötü ülkeleri atmak gerekir mi?" sorusu gelmektedir. Galiba evet, eğer bu mantıkla yola çıkarsak, işyerlerinden kötü adamları atar gibi, dünyada da kötü ülkeleri yok etmek gerekir. Bu malesef, pek çok ortam için pratikte geçerli olan ama ahlaki olmayan bir tavırdır. Bu noktada aklımıza birkaç soru geliyor:

            Soru: Bu ülkelerin ya da adamların "kötü" olduklarına kim karar verdi?    

            Cevap: Güçlü olanlar karar verdi.

            Soru:  Peki, bu kişileri veya ülkeleri "kötü" olarak damgalalamak, somut birtakım ölçümlere dayanıyor mu, adaletli bir davranış mı?

            Cevap: Adil olmak gerekmez, güçlü olmak yeterlidir; filozofun dediği gibi, bu dünyada yalnızca zayıflar adalet ister.

            Evet malesef öyle. (Avrupa Birliği'ne girmeye çalışırken sürekli. Birlik' in bize çifte standart uygulamaması gerktiğini, adil davranması gerektiğini söyleyip duruyoruz. "Yalnızca zayıflar adalet ister" sözü acaba burada geçerli mi? Bir zamanlar Cemiyet-i Akvam'a (Milletler Topluluğu'na) başvuran ülkeler kabul ediliyordu; Türkiye Cumhuriyeti ise başvurmadı, davet edilirse gireceğini söyledi ve davet edildi. Tabii bu arada "Bana adil davranın" da demedi. Avrupa Birliği'ne kızmak yerine, olaya daha geniş açıdan bakmak gerekli.)

            Tarih boyunca güçlü ülkelerin saldırısına uğrayan ülkeler bir şekilde zengindir ve zayıftır ve saldırgan tarafından kötü olarak tanımlanır. Bence, saldırılan ülkeyi "kötü" olarak görmek, saldırganın vicdanını rahatlatan bir savunma mekanizmasıdır.

            Tarihe baktığımızda hep bunu görürüz, imparatorlar, padişahlar, krallar hep 'kötü insanların ülkelerine sefer açmışlardır; tarihte 'iyi insanlar' ülkesine savaş açan bir tane imparator yoktur. Ancak işin ilginç yanı, üzerlerine sefer düzenlenen kötü ülkeler, ne hikmetse hep zengin ama zayıf (mağlup edilebilir) niteliktedir. Doğu' da Batı'da bu böyle olmuştur. Bunun en güzel örneği Cengiz Han'dır. Bu büyük cihangir -rivayete göre- "Tanrı beni kötü insanları cezalandırmakla görevlendirdi" dermiş....

Yıldırma bir tür hastalıktır. Çalarak zengin olamazsınız; çalarak hırsızlığın yaygınlaşmasına katkıda bulunursunuz. yeteri kadar çalarsanız, bir gün birisi de sizin çaldıklarınızı çalar. Yıldırma da aynen böyledir.

            Dostoyevsky'nin Suç ve Ceza adlı romanında öğrenci Raskolkinov çok fakirdir. Tanıdığı tefeci bir kadınsa zengindir ama aynı zamanda zayıftır. (yaşlıdır, arkası yoktur) Raskolnikov, bu kadından sebepsiz yere nefret eder. Örneğin; kadının evi çok temizdir. Genç öğrenci yaşlı kadınların evlerini böyle temiz tutmalarını iğrenç bulur. Bence burada da saldırgan, zengin ve zayıf hedefe saldırmadan önce vicdanını rahatlatmaktadır.

            Melville'in Moby Dick adlı romanında Kaptan Ahap, aklını bir beyaz balinaya takmıştır; kaptana göre dünyadaki en kötü şey o balinadır. Ancak bir açıdan baktığımızda, bu balina da diğer bütün balinalar gibi zenginliği olan, yani ticari değeri yüksek ve zor da olsa sonunda avlanmaya müsait bir hayvandır.

            Bence, tarihte ve romanlarda görülen bu durumun bir benzeri, işyerlerindeki yıldırma olayında da ortaya çıkmaktadır. Yıldırmaya uğratılan kişiler de zengin, zayıf ve saldırganın gözünde kötü insanlardır. Zengindirler çünkü iyi yetişmişlerdir, çalışkandırlar, istikballeri parlaktır. Zayıftırlar, çünkü kendilerini destekleyecek güçlü bir yakınları yoktur, kibardırlar, dişleri yoktur.

            Yıldırma olayı işyerleri için tanımlanmıştır; ancak tarihte veya sanat eserlerinde de 'bir tür yıldırma' sayılabilecek olaylarla karşılaştığımızı düşünebiliriz. Günlük yaşamın çeşitli alanlarında, romanlarda, filmlerde, birilerinin yıldırmaya maruz bırakıldığını görebiliriz...

Kaynak: 'Yaşama yerleşmek'  Prof. Dr: Üstün Dökmen

Yorum Yapabilmek için Siteye Kayıt olmanız gereklidir.

Siteye Kayıt için Tıklayınız.